Dünyanın En Zengini Bill Gates(İlginç)
Bill Gates
1 yıl içinde saniyede 250$ kazanıyor,
Diyelim ki Bill Gates bi yerlerde 1.000$ düşürdü aramak için yorulmasına
bile gerek yok, çünkü 4 saniye içinde bunu otomatikman kazanmış oluyor...
Yeryüzündeki herkese 15$ borç verse
yinede cebinde 5 milyon$ para kalır...
Michael Jordan ABD nin en fazla para kazanan sporcusu... ve o hiçbirşey
yiyip içmese ve yıllık kazancıda 30 milyon$ olsa yinede Bill Gates kadar zengin olabilmesi için 277 yıl
beklemesi gerek...
Bill Gates bir ülke olsaydı Dünyanın en zengin 37. ülkesi olurdu...
Bill Gates'in
bütün parası 1$ lık banknotlara çevrilse, burdan aya kadar 14 kez gidip gelinebilecek bir yol yapılabilir...
Bill
Gates şu an 40 yaşında. 35 yıl daha yaşadığını düşünelim, ölmeden önce bütün
parasını bitirmiş olması için bugünden itibaren her yıl 6.78 milyon$ para harcaması gerekir...
Ve
En iyisi;
Eğer her bir windows kullanıcısı bilgisayarının bozulduğunu öne sürerek
her kilitlenmede Microsoft'a 1$ lık tazminat davası açsa, Bill Gates 3 yılda iflas eder...
SubLiminal
RekLamcılık (biLinç aLtına etki etme)
--------------------------------------------------------------------------------
Tamamen
subliminal
Subliminal diye bir yöntemden bahsediliyor günlerdir. Filmlerin şarkıların arasına
gizli mesajlar koyuyorlarmış. Normal algılarımız o mesajı fark etmiyor ama bilinçaltlarımız
lapin gibi atlıyormuş bu mesaja. Bu hadiseye subliminal deniyormuş. Beatles üyesi Paul Mc Cartney'in aslından
bundan 35 sene evvel trafik kazasında öldüğünü de bu yöntemle öğrenmişler. Beatles'in bir şarkısını
tersten çalmışlar, "Paul ise dead" diye bir mesaj çıkmış. (Bu tersten çalma işini de hangi manyak
akıl ettiyse artık...) Mesela Led Zeppelin'in ayıla bayıla dinlediğimiz 'Stairway to Heaven'ının
içinden "Yaşasın şeytanımız, biz onun için yaşıyoruz" gibi abukluklar çıkıyormuş.
Buyur buradan yak! Britney Spears'ın bir şarkısının içinden bile "Ben o kadar da küçük değilim,
bana her istediğini yapabilirsin" gibi gayet şehvetengiz mesajlar çıkmış. "
Hairway To
Steven Az once ulusal capta yayin yapan bir televizyonun haber bulteninde Led Zeppelin'in Stairway To Heaven sarkisinin
tersten calindiginda seytana ovguler duzen subliminal mesajlar icerdigini anlatan bir haber yayinlandi. Sakin ola cocuklariniza
dinletmeyin boyle seyleri diye bangirdiyordu televizyon. Bu deli sacmasini yillar once ben de duymustum ama dogal olarak gulup
gecmistim. O gunden bugune gulunclugunden hicbir sey kaybetmemis bu komplo teorisi neyse ki. Fakat zaman icinde bizim gozumuzden
kacan seyler olmus. Megerse bu sadece buzdaginin gorunen kismiymis. Butun rock tarihi, aslinda seytanin gizli hukumranligi
altinda faaliyet gosteren satilik ruhlar tarafindan yazilmis (Burada kucuk bir dipnot dusup sadece tek bir kisinin ruhunu
satmayi beceremedigini, yine de hic olmazsa bizim nezdimizde rock tarihinde guzel bir yere sahip oldugunu belirtmek isterim).
Web uzerinde bu konuda derli toplu bir kaynak yine her zamanki gibi Wikipedia'da bulunabiliyor. Judas Priest (ozellikle grup
uyelerinin savunmasi) ve deliberate backmasking basligi altinda Pink Floyd orneklerine bir goz atin. Bu bana yetmedi derseniz
bu adreste Yoko Ono'nun Lennon'i oldurdugunu nasil itiraf ettigini (Biliyordum! Hemen tutuklayin o kadini!) ya da Pokemon'un
televizyonda gosteriminin yasaklanmasinin aslinda ne kadar dogru bir karar oldugunu goreceksiniz. Konuya bilimsel yaklasanlari
da gormek mumkun ama hayir "Ben dunyamizi ele gecirmeye calisan bu iblislere karsi bir nefer olmak niyetindeyim" diyorsaniz,
ne diyelim, o zaman size Exorcist olmak yakisir.
AKP Adana Milletvekili Atilla Başoğlu, tüketiciyi bilinçaltı
reklama karşı korumak amacıyla bir yasa teklifi verdi. Başoğlu’nun gündeme getirdiği reklam
türü, televizyon izleyicisinin, hakkında bilgi sahibi olmadığı dahası görmediği, farketmediği
bir reklam türü. Nasıl mı? Subliminal yöntemle hazırlanan bu reklamlarda, bilinçaltına gizli mesaj ve
resimler gönderiliyor. Gözle görülmeyen bu mesaj ve resimler bilinçaltına ulaşıyor ve tüketici üzerinde normal
bir reklamdan çok daha yüksek oranda etki bırakıyor.
SUBLİMİNAL REKLAMCILIK
Subliminal
reklamcılık denen bilinçaltını hedef alan bu tür reklamlar ilk kez 1950’li yıllarda Amerika’da
ortaya çıktı. James Vicary adlı reklamcılık uzmanı, sinema salonlarında yaptığı
bir deney sonucu patlamış mısır ve kola satışlarının arttığını
iddia etti. Bu deneyde film perdede oynarken, saliselik görüntüler halinde ‘patlamış mısır ye’
ve ‘Kola iç’ sloganları çıkıyordu. Seyirci bu sloganları bilinciyle algılayamadığı
halde, bilinçaltına hitap eden bu sloganlar sayesinde Kola satışlarının yüzde 18.1, patlamış
mısır satışlarının ise yüzde 57.7 arttığı iddia edildi. Bilinçaltı reklamları
Amerika ve İngiltere gibi ülkelerde yasaklandı.
Bilinçaltı reklamları üzerine araştırmalar
yapan Metin Çelik, bize bilinçaltı reklamlarında, izleyen kişinin, görmediği görüntüler, duymadığı
sesler tarafında nasıl olup da yönlendirildiğini bilimsel verileriyle anlattı. Bilinçaltı reklamlarının
gücünü, ürünün satışını nasıl etkilediğini örnekleriyle ortaya koydu. İnanılması
zor, hadi canım dedirtecek iddialarda bulundu.
AKP Adana Milletvekili Atilla Başoğlu, tüketiciyi bilinçaltı
reklamlara karşı korumak amacıyla bir yasa teklifi sundu. Sizin de bu konuda çalışmanız var.
Nedir bilinçaltı reklamı?
Bilinçaltı dediğimiz şey, bilincin binde 999’unu oluşturuyor.
Yani siz şu anda beni binde 1 seviyesinde görüyorsunuz.
Nasıl yani?
Şöyle: Gözün fovea hareketleri
sizin şu anda görmediğiniz şeyleri de görüyor. Göz devamlı bir tarama içinde. Tarıyor ve aldığı
bilgileri bilinçaltına atıyor. Bu söylediklerim bilimsel verilerdir. Biz, normal şartlarda gözümüzün fovea
hareketleriyle beynimizde depolanan şeylerin çok azını hatırlıyoruz. Ama mesela markete gittiğimizde
10 tane deterjan arasından 1 tanesini çekip alıyoruz. Yani gördüğümüzün ve de duyduğumuzun farkında
olmadığımız şeylerin, bilinç yüzeyine çıkarak bize o malı satın aldırması
söz konusu.
Yani biz görmediğimizi zannettiğimiz şeyleri aslında görüyoruz.
Evet. Mesela
hemen şimdi bir test yapalım. Eviniz de kaç pencere var?
Bir saniye…. 5 pencere var.
Bu cevabı
vermek için sol üst köşeye bakarak düşündünüz.
Öyle mi? Olabilir; sağa da bakabilirdim yahut önüme de.
Belki.
Ama bunu siz de deneyebilirsiniz. Kime sorarsanız sorun sol üst köşeye bakarak düşünecek ve cevap verecektir.
Neden?
İnsan
beyni sağ ve sol beyin olmak üzere ikiye ayrılır. Sağ beyin resimleri, grafikleri depoluyor. Sol beyin
ise sayıları, formülleri isimleri vs.
O halde sağ üst köşeye bakmam gerekmez miydi?
Çapraz
bir görme sistemimiz var. Sağdaki klasörü kullanmak için sola, soldakini kullanmak için sağa bakarız. Bilinçli
yapılan reklamlarda bu bilgi mutlaka kullanılır. Bakın Gerçek Hayat’ın kapağı da
bu şekilde.
Bu hafızada kalmayı mı kolaylaştırıyor?
Tabii ki. Aslında
kimse, “bu ürünün reklamını gördüm, gidip alayım” demez. Ama ihtiyacımız olduğunda
gidip bilinç altımızda saklı olan bilgilerin verdiği komutla seçim yaparız.
Reklamverenler
Derneği’nin yaptırdığı bir araştırmaya göre, Türkiye’de televizyon izleyicilerinin
yüzde 77’si televizyonlarda çok fazla reklam yayınlandığını düşünüyor. Reklam çıktığında
kanal değiştirdiklerini ya da bir ihtiyaçlarını giderdiklerini söylüyor. Bu durumda gene de reklamların
etkisi çok mu yüksek?
Bir reklamdan etkilenmek için o reklamı pür dikkat seyretmeniz gerekmiyor. Bir reklamla
bir kere de olsa karşılaşmış olmamız yeterlidir. Tabii ki reklam stratejisi başarılı
reklamlar için geçerlidir bu. Önemli olan marka bilinci oluşturmak. Coca Cola’yı düşünün. Dünyada reklama
en fazla bütçe ayıran markadır. Coca Cola, her reklamıyla markasını gündemde tutar. “Ben zaten
yeterince satıyorum, reklam için bu kadar para harcamama gerek yok” diye düşünmüyor. Çünkü reklam marka için
vazgeçilmezdir. Bir ürünü marka haline getiren şey reklamdır.
Bilinçaltı reklamları ne zaman ve
nasıl yapılmaya başlandı?
1960’lı yıllarda Amerika’da takistoskop denilen
bir cihaz sayesinde reklamcılar, bilinçaltına yönelmenin reklamın etkinliğini artırmada daha işlevsel
olduğunu farkettiler.
Nedir bu cihazın özelliği?
Mesela bu aletle filmlerin içine gizli kareler,
gizli mesajlar atılıyor. Biz bunları göz seviyesinde göremiyoruz.
Göremediğimiz halde etkileniyor
muyuz bu görüntülerden?
Evet etkileniyoruz hem de gözümüzle gördüklerimizden daha fazla.
Nasıl oluyor
bu?
Göz bunları görmüyor ama saniyenin 3 bin de biri gibi bir zaman aralığında bu görüntü bilinçaltına
ulaşıyor. Bu gizli mesajlar sayesinde, insanların bir ürüne yönelimleri temin ediliyor. Mesela bir içki reklamında
gözle göremediğimiz you buy (satın al) konutu yer alıyor.
İnsanlar okuyamadıkları bir
‘satın al’ mesajıyla o ürünü satın almaya yönlendiriliyor öyle mi?
Evet. İnanamıyor
gibi tepki veriyorsunuz ama bunlar kanıtlanmış şeyler.
Nedir bunun kanıtı?
Gizli
mesajlı reklamların etkisiyle ilgili olarak yapılmış deneyler var. Aynı ürünün gizli mesaj içirenini
gören deneklerin beyin dalgalarıyla gizli mesaj içermeyenini gören deneklerin beyin dalgaları karşılaştırılıyor
ve arada ciddi bir fark olduğu ortaya çıkıyor.
Bu deneyin yapıldığı bir reklam
ürünü var mı?
Mesela 5 Temmuz 1971 tarihli Time’ın arka kapağında çıkmış Gilbey’s
London Dry Gin reklamı. Reklamda bardaktaki buzlar üzerinde ‘sex’ yazıyor. Bu reklam sayesinde Gilbey’s’in
1.5 milyon dolarlık satış yaptığı tespit edilmiş. Bunun üzerine reklamla ilgili bir araştırma
yapılmış. Bu reklam deneklere gösterildiğinde yüzde 60’ı reklamın kendilerinde uyandırdığı
etkiyi ‘doyuma ulaşma’, ‘sex düşkünlüğü’, ‘heyecanlanma’, ‘romantizm’,
‘duyguları okşayıcı’ gibi ifadelerle tanımlamış. Reklamın gizli mesaj
içermeyen versiyonu ise denekler tarafından bu şekilde tanımlanmamıştır. Bir de az önce sözünü
ettiğin beyin dalgalarını ölçen yöntem var. Gizli mesaj içeren reklama beyin daha farkı ve fazla tepki
veriyor.
Bu tür reklamlar çok yaygın mı?
Yaygın. Özellikle de Amerika’da. Aynı zamanda
yasak. Tespit edildiğinde hemen yasaklanıyor.
Türkiye’de pek çok Amerikan ürününün reklamı gösteriliyor.
Aynı gizli mesajlara biz de maruz kalıyor muyuz.
Elbette kalıyoruz. Artık ürünler gibi reklamlar
da ulus aşırı dolaşıyor.
Sizin Türkiye’de gösterilen reklamlara ilişkin böyle
bir araştırmanız var mı?
Var. Yalnızca reklamlara ilişkin değil filmlerde de bu
tür gizli mesajlar kullanılıyor. Benim bu yönde de bir takım araştırmalarım var
Tespit
ettiğiniz reklam yada film oldu mu?
Oldu. Bununla ilgili uyarı girişimlerim de oldu fakat maalesef sonuç
alamadım çünkü bizde bilinçaltı reklamlarına ilişkin ne tam anlamıyla sınırlandırıcı
bir kanun düzenlemesi var ne de kamuoyu bu hususta aydınlatılmış.
AKP Adana Milletvekili Atilla
Başoğlu bunu Meclis’te gündeme getirdi. Sizin buna bir katkınız oldu mu?
Ben bununla ilgili
seminerler de veriyorum fakat Atilla Bey’le bir temasım olmadı. Kendisi bu konuyu araştırırken
benden haberdar olmuş olabilir.
Atilla Başoğlu’nun yasa teklifinde bilinçaltı reklamlarıyla
ilgili çok ağır cezalar öngörülüyor. Bu kadar etkili bir reklam mı yani bilinçaltı reklamları?
Evet
çok etkili reklamlar. Bu kesin. Mesela bir örnek vereyim. Camel’in tek hörgüçlü devesinin ön bacağında dik
duran bir erkek figürü var. Dikkatli bakıldığında bu erkek figürünün çıplak olduğu görülecektir.
Peki
neden yasaklanmamış?
Camel bunu 1913 yılında yapmış. Bu ilmin 90 yıl önce Amerika’da
çıkmış olduğunu gösteriyor. Bunu, muhtemelen, artık logomuz diyerek kabul ettirmiş olabilirler.
Camel’ın yasaklanmış reklamı Camel satışlarını yüzde 5’ten yüzde 32’ye
çıkarmıştı. Smooth character adındaki reklam kampanyasıyla Camel 1990’da sigara içmeye
başlayan gençler arasında tercih edilme oranını 1.5 yıl içinde yüzde 32’ye çıkardı.
Camel bilinçaltı reklamını çok iyi kullanmış bir marka. Deve figürünü artık nerede görürsek
görelim beyin bunu Camel’le ilişkilendiriyor.
Gizli mesaj içeren bir reklam mıydı?
Evet.
Smooth character kampanyasında Camel’ın devesi her biri cinsellik çağrışımı olan
pek çok kılığa sokulmuştu.
Gizli mesajları çıplak gözle okumamız imkansız
mı?
Bazen olabilir. Bu yapılış tekniğine göre değişebiliyor. Bunlar üç boyutlu resim
gibidir. Pek çok resmin içinde ‘kill’ ya da ‘sex’ yazar. Bazen dikkatli gözler bunu fark edebilirler.
Mesela Time’in Kaddafi’yi kapak yaptığı sayısında gözün fovea hareketlerinin görebileceği
şekilde kill (öldür) yazıyordu. Bu çıplak gözle görülemeyecek bir mesajdı.
Bu ortaya çıktı
mı yani?
Evet çıktı ve bildiğim kadarıyla Time, sadece mahcup oldu! Başka bir örnek daha
vereyim. Bunlar reklam değil ama gizli mesaj içeren örnekler. New York Times’ta yayınlanmış savaş
helikopterlerinden askerlerin atladığı bir fotoğrafta muhtelif yerlere yerleştirilmiş ‘sex’
yazısı yerleştirilmiş. Resme gömülmüş şekilde bu yazılar.
Peki savaş helikopterinden
atlayan asker görüntülerinde ‘sex’ yazmasının manası nedir? Neden ‘sex’ ya da ‘kill’
yazıyor bu gizli mesajlarda?
Şöyle. İnsan beyninde bilinçaltının tepki verdiği iki önemli
olay var: Doğum ve ölüm. Bunlara arketip deniyor. Beyin, bu iki olaya daha fazla tepki veriyor. Bu iki arketipe giren
mesajlara daha duyarlı. Sex mesajı doğum arketipinde, kill mesajı da ölüm arketipinde karşılanıyor.
Kuzuların Sessizliği filminin afişinde de aynı şeyi görebiliyoruz. Oradaki kelebek figürünün üzerinde
bir kuru kafa vardır. Bu fark ediliyor. Biraz daha dikkatli bakınca o kuru kafanın nü şeklinde resmedilmiş
3 kadından oluştuğunu görürsünüz. Bu afişte ölüm ve doğum arketipleri birlikte kullanılmıştır.
Beyin bunu gördüğü anda bu başka herhangi bir filmin afişinden öncelikli olarak yer ediyor.
Bunlar Amerika’da
yasaklanıyor dediniz. Ama sözünü ettiğiniz ürünler Amerikan yapımı.
Evet. Yasaklanıyor ama
orada da fark edilince yasaklanıyor. Her reklam böyle bir filtreden geçmiyor.
Siz televizyon reklamları izliyor
musunuz?
İzliyorum ama şu anda şu reklamda şu var şu reklamda şu var diyemem. Çünkü bazı
ürünlerle ilgili araştırmalarım var bunun bilimsel olarak ispatına ulaştık mı zaten suç
duyurusunda bulunacağız. Daha geçenlerde RTÜK’e televizyonda yayınlanacak bir filmde gizli mesaj olduğuna
dair bilgi verdim ama RTÜK hiç umursamadı.
Mesela reklamlarda pornografi kesin olarak yasak deniyor. Bu ilgili
yasayla sabit. Sizce izlediğimiz reklamların tamamı bu kurala uygun mu?
Değil. Kesinlikle değil.
Ben şunu kesin olarak söyleyebilirim. Türkiye’de yayınlanan reklamlar Amerika da bile yayınlanmaz. Pornografi
yasak ama sözümona. Pornografi nedir tanımlanmış değil. Tamamen çıplak kadın ve erkek figürleri
kullanılıyor. Ha keza Pepsi Twist reklamı. Aynı şekilde Fiat’ın reklamı. Üstelik
reklam filminde çocuk da kullanmış Fiat.
Peki ne yapalım. Reklam özdenetim kuruluna yahut tüketici
derneklerine şikayet etmek yeterli midir?
Reklam Özdenetim Kurulu, reklamcılardan oluşan bir kurul.
Sonuç alabilir misiniz bilemiyorum. Ama gene de rahatsız edici olduğunu düşündüğümüz reklam ve yayınları
şikayet etmeliyiz.
RTÜK’ün reklamlarla ilgili bir duyarlığı yok galiba.
Olmaz tabii.
Sonuçta reklamlardan pay alıyor. Ve haliyle ses çıkarmıyor. Bununla ilgili mutlaka bir tedbir alınmalıdır
ama alınacağını hiç sanmıyorum çünkü ortada dönem rakamlar baş döndürücü.
Siz de bir
reklamcısınız. Reklamlara ilişkin bu kadar titiz bir bakışınız var. Nasıl oluyor?
Reklamla
ilgili bilimsel olarak kanıtlanmış bazı gerçekler var. Bunu biz de ciddiye alıyoruz. Mesela kadınlara
yönelik reklamda oval ve elips çizgiler kullanmak, keskin çizgiler kullanmamak. Ya da renkler. Kırmızı renk
kadınlar üzerinde daha fazla etki uyandıran bir renktir. Mesela aynı deterjan sarı, mavi ve sarı
mavi karışımı 3 ayrı kutuya konuyor. Sarı kutudan yıkayanlar güzel yıkıyor, mavi
kutudan yıkayanlar güzel yıkamıyor diyor. Sarı mavi karışımı kutudan yıkayanlar
ise mükemmel yıkıyor diyorlar. Yani renkler karar verme mekanizmalarında bu kadar etkili. Mac Donalds’ın
sarı kırmızı renkleri bilinç altında en çok yer eden renklerdir. 1980 Moskova olimpiyatlarında,
Ruslar kendi oyuncularının odalarını kırmızı, rakip takımın oyuncularının
odalarını ise mavi renkle ışıklandırdılar.
Neden?
Çünkü mavi, rehavete sevkeder,
kırmızı ise canlandırır harekete sevkeder. Aynı şekilde İngiltere milli takımı,
2 yıl önceydi sanırım, Türkiye’ye geldiğinde biz beyaz forma giyeceğiz siz de kırmızı
forma giyin dediler. Bu o zaman da söz konusu edildi. Amaç şu: Beyaz saflığı temizliği temsil eder,
kırmızı ise ateşleyici, harekete geçirici bir renktir. Onlar kırmızı formalı Türk
takımı karşısında performanslarını artırdılar. Bunlar insan doğasıyla
ilgili veriler.
Peki reklamlar söz konusu olduğunda bu tür bilgileri kullanmanın ölçüsü nedir?
Ahlaki
ölçü insanı sömürmemektir. Mesela portakal pek çok kültürde kadını temsil eder. Portakalın soyulması
da kadının soyunmasını temsil eder. Pepsi Twist’in reklamında da soyulan bir limon soyunan
bir kadın birlikte kullanılmıştır.
Bilinçaltı reklamları hangi ülkelerde yasak?
Rusya’da
bu tür reklamlar çok yaygın fakat bununla mücadele eden 25. Kare diye bir oluşum var. Bunlar bilinçaltı reklamlarını
tespit ediyor ve yasaklanması için mücadele ediyorlar. Amerika’da kesin olarak yasak. Bildiğim kadarıyla
İngiltere’de de yasak. Bilinçaltı reklamları insanları bir nevi hipnoz ediyor. Türkiye’de
bugüne kadar tartışılmıyordu bile. Meclis’te de gündeme geldiğine göre belki bundan sonra en
azından tartışmaya başlarız.
Siz bu çalışmanızı bu yönde değerlendirmediniz
mi?
Ben bu konuda seminerler veriyorum. Bir dergi benim tezimle ilgilendi, hatta kapak yaptı ama tam tersi bir
yargıya varmak için kullandı ve bilinçaltı reklamlarının satın alma davranışında
bir etkisi olmadığını, etkili bir reklam olmadığını söyledi.
Bilinçaltı
reklamı yasaklanmalı ama bir reklam insan psikolojisini hesaba katarak hazırlanmalı diyorsunuz
Evet.
Aksi taktirde, ne kadar konuşulursa konuşulsun başarısız bir reklam yapmış olursunuz. Hatırlarsanız
‘aganigi’li fındık reklamları vardı bir ara. Herkes de bu reklamı konuşmuştu.
Ama fındık satışları artmamış bilakis azalmıştı.
Neden peki?
Çünkü
bu reklamda sex iması kullanıldı. Fındığı kim alır eve? Hanımlar alır. Kim
satar? Erkekler satar. Hanımlar fındık almaktan utanır oldular. Bu yüzden de fındık satışlarında
azalma görüldü. 1975 yılında Mallbora’nın satışları düşünce yeni bir reklam kampanyası
tasarlandı ve sigara içicilerinin kolay kolay içtiği sigarayı değiştirmeyeceği düşünülerek
yeni sigara içicilerine ulaşmayı hedef alan bir reklam tasarladılar. 12-13-14 yaşındaki gençler üzerine
bir araştırma yapıyorlar. Bu çocuklar,o yaşlarda, kimseye minnet duymama, evden uzaklaşma, hesap
vermeme gibi bir psikoloji içinde oluyorlar. Bunları en iyi ifade eden ikonu bulmalıyız diyorlar ve bunun en
iyi ifade den ikonun güneşin batımına doğru giden bir kovboy olduğunu tespit ediyorlar. Bu sizde
neyi çağrıştırdı?
Red Kit’in son sahnesini.
Evet. Tam da bu işte. Red Kit,
tam teşekkür alacağı sırada ortadan kaybolur. Bir de bakarsınız ki güneşin batışına
doğru gitmektedir. Kimseye minneti yoktur yani. Bu reklam Mallboro’nın satışlarını ciddi
oranda artırdı. Daha sonra sigara karşıtları Red Kit’in ağzındaki sigarayı kaldırttılar.
Experience
MEZAR
ODASININ SIRRI O muzenin kapisindan iceri girerken, karsima ‘Da Vinci sifresi’ gibi esrarengiz bir hikayenin cikacagini
bilmiyordum.
Bu, bir sanduka ve onun altindaki mezarin hikayesi.
Ama oyle basit bir hikaye degil.
Hikaye
13’uncu yuzyilda basliyor ve 1930’da esrarengiz bir aile trajedisine kadar uzaniyor.
Hikaye beni
cok etkiledi.
Sizi de etkileyecegini tahmin ediyorum.
SAF TUTMUS SANDUKALAR ARASiNDA
Hayatimda ilk defa
Konya’ya gitmistim.
Konya’da Mevlana Muzesi’nin kapisindan ilk adimimi attigimda, belki de sadece
benim hissettigim mistik bir ruzgar esti ve beni icine alip goturdu.
Hayatimda hicbir mekan daha ilk anda beni
bu kadar etkilememisti.
icerden cok hafif bir ney muzigi geliyordu.
Sag tarafta, sanki saf tutmus sandukalari goruyordum.
Yanimda
Mevlana Muzesi Mudur Yardimcisi Dr. Naci Bakirci vardi.
Mevlana’nin sandukasinin onune gelinceye kadar, mistik
bir turistten farkli degildim.
Ancak o sandukanin onunde Dr. Bakirci’nin anlattigi o muthis hikaye basladi.
Daha
dogrusu, o sandukanin altindaki ‘mezar odasinin sirri’...
500 METREYİ SEKİZ SAATTE ALAN CENAZE
Nefesimi
kestim ve onu dinledim.
iste ondan dinlediklerim.
Anlatildigina gore her sey 1273’te Konya’da kaldirilan
bir cenazeden sonra basladi.
Mevlana Celaleddin-i Rumi, 17 Aralik 1273 gunu vefat ediyor.
Cenazesine yuzbinlerce
insan katilmis. Naasi, iplikci Camii’nden, 500 metre ilerdeki bu turbeye 8 saatte getirilebilmis.
Muslumanlar
Mevlana’nin naasini defnedebilmek icin gayrimuslimlerin cenaze cemaatinden cikmasini istemisler. Ancak onlar,
‘Bize İsa’yi da Musa’yi da Mevlana ogretti’ diyerek bunu reddetmisler.
Mevlana’nin
kabrinin altina bir ‘mezar odasi’ bulunuyor.
MEZAR ODASİNA 700 YİLDA 1 KİSİ İNDİ
Eski
Turklerde mezarlarin altina Farsca ‘zir-i zemin’ yani ‘zeminin alti’ denilen bir mezar odasi yapilirmis.
Mevlana’nin
naasi da boyle 4 metrelik bir mezar odasina konmus.
Ancak o tarihten bu yana mezar odasina kimse inmemis.
Sadece
bir kisi haric.
Rivayete gore Sultan Dorduncu Murad, Mevlana’nin turbesini ziyarete geldiginde, mezar odasinin
icinde ne oldugunu cok merak etmis ve bu odaya girmek istemis.
Ancak donemin Mevlevi buyukleri, buna kesinlikle karsi
cikmis ve girmesini engellemisler.
Bunun uzerine Sultan, elindeki tespihi, agzi acik odanin icine atmis.
Veya
dusurmus.
Bu tespihi almak uzere 7 yasinda bir kiz cocugu mezar odasina indirilmis.
Bilinen tek sey, odanin
iki tarafindan asagi dogru merdivenlerin indigiymis.
Kiz cocugu mezara inip ciktiktan sonra dili tutulmus.
Dr.
Naci Bakirci, ‘Cocugun dilinin neden tutuldugu hala bilinmiyor’ diyor.
KUCUK KİZ MEZAR ODASİNDA
NE GORMUSTU
İste bu olaydan sonra ‘mezar odasinin sirri’ iyice merak edilmeye baslanmis.
Acaba
kiz cocugu orada ne gormustu de dili tutulmustu?
Bir iddiaya gore, oda cok karanlik oldugu icin cocuk cok korkmus
ve gecirdigi travmadan dolayi dili tutulmustu.
Ancak bir baska iddia daha var ki, o ‘mezar odasinin sirrini’
daha da koyulastiriyordu.
Selcuklu Turkleri o tarihte mumyalama teknigini biliyorlarmis. Fatih Sultan Mehmed dahil
7 padisahin naasi mumyalanmis.
Mevlana’nin naasi da mumyalandigi icin muhtemelen oyle duruyordu.
Kiz
cocugu orada yatan Mevlana’yi gorunce bu hale gelmis olabilirdi.
Bu olay donemin onde gelen Mevlevilerini
harekete geciriyor ve 1640 yilinda mezar odasinin agzi tuglayla orulup uzeri kursunla kaplaniyor.
O tarihten
sonra mezar odasinin agzindaki kursun hicbir zaman kaldirilmadi.
Mezar odasi, sirlariyla birlikte belki de ebediyete kadar
sessizlige gomuldu.
1930’LU YİLLARDA MUZE MUDURUNUN ODASİNDA
Ancak odanin hikayesi burada bitmiyor.
Aradan
300 yil gectikten sonra, Misir’daki piramit sirlarina benzeyen bir dizi olay daha yasanacakti.
Bu olayin iki
tanigi vardi.
Biri olayi yasayan Yusuf Akyurt isimli biri.
Oteki de onun yasadigini Murat Bardakci’ya
anlatan Abdulbaki Golpinarli Hoca.
1930’lu yillarin guzel bir gununde, Mevlana Muzesi’nin Muduru
Yusuf Akyurt odasinda tek basina otururken, aklina sandukanin altindaki mezar odasi gelir.
İcinden ‘Acaba
su odaya bir girsem de icinde ne oldugunu gorsem’ diye gecirir.
Ancak tepki cekecegini dusundugu icin kararsizdir.
O
AN KAPİ CALİNDİ YASLİ ADAM GİRDİ
Tam o esnada kapi calinir ve iceri, muzenin yasli odacisi
girer.
Bu yasli adam aslinda, Mevlevi dedesidir. Cumhuriyetin ilanindan sonra tekke ve zaviyeler kapandigi icin
muzeye cevrilen turbede odaci olarak calismayi kabul etmistir.
Yasli Mevlevi dedesi saygili bir sekilde iceri girer
ve Yusuf Akyurt’un tuylerini diken diken eden su cumleyi soyler:
‘Sakin oraya inmeyi dusunmeyin...’
Ancak
bu saskinlik, muduru kararindan vazgecirmez. Mezara inmek uzere kursunla kapli kapagin onune gelir.
Haliyi kaldirir.
Tam kapagi acmak uzereyken, bir adam haykirarak iceri girer:
‘Mudur bey, yetis evin yaniyor...’
Yusuf
Akyurt gelinceye kadar evi kul olmustur.
İste tam o sirada eline bir telgraf tutusturulur.
Muze muduru
baska bir yere tayin edilmistir.
KONYA-ANKARA YOLUNDAKİ KAZA
Konya-Ankara yolu o gun cok issizdi.
Gun
batmis, alacakaranlik etrafa hakim olmaya baslamisti.
Uzaktan gelen kamyonun farlari, henuz tam karanlik hale
gelmemis ufukta ciliz iki nokta gibi duruyordu.
Soforun yaninda kapiya dayanmis sekilde oturan cocuk kimbilir hangi
hayallere dalmisti.
Kamyon bir kavise girdigi sirada kapi aniden acilir ve cocuk alacakaranligin icinde kaybolur.
Kamyon
durup, icindeki iki adam kapidan ucan cocuga ulastiklarinda is isten gecmistir.
Cocuk oteki dunyaya gocmustur.
Cocugun
basinda duran ikinci adam, basi ellerinin arasinda hungur hungur aglamaktadir.
O adam, Konya’dan tayini cikan
Muze Muduru Yusuf Akyurt’tur.
Kimine gore, mezar odasinin sirri, onu hala takip etmektedir.
MEZARİN
BASİNDA SOYLENEN SON SOZLER
Yusuf Akyurt oglunun cenazesini alip Konya’ya doner. Cenaze toreninden sonra
dogruca Mevlana Muzesi’ne gider ve sandukanin basinda ellerini acip haykirmaya baslar:
‘Yetmedi mi?
Affet artik...’
Butun bunlar neydi? Efsane mi? Gercek mi?
Kucuk kizin dili niye tutulmustu? Yasli odaci, mudurun
kafasindan gecen dusunceyi nasil anlamisti?
Bunlarin cevabi yok.
Ben bunlari anlatan insanlardan dinledim.
Bildigimiz
tek sey var. Mezar odasi 731 yildan bu yana sirrini muhafaza ediyor.
Umarim bundan sonra da muhafaza etmeye devam
eder.
Cunku bilinmezligin yarattigi bazi mistik duygulara ebediyen ihtiyacimiz olacak.
Cunku hepimizin icinde,
sadece kendimize ait sirlarin saklandigi kucucuk odalar var.
Uzerleri kursunla kapli kucucuk odalar... alıntıdır
GARiP iSTATiSTiKLER Abraham Lincoln & John F. Kennedy
- Abraham Lincoln 1846 yılında kongreye seçildi.
- John F. Kennedy ise 1946 yılında kongre
üyesi oldu.
- Abraham Lincoln 1860 yılında ABD Başkanı oldu.
- John F. Kennedy 1960 yılında
ABD Başkanı seçildi.
- Lincoln ve Kennedy isimlerinin ikisi de 7 harften oluşuyor.
- İkisi
de Beyaz Saray'da yasarken birer evlatlarını kaybettiler.
- İki başkan da bir cuma günü suikasta
kurban gitti.
- İki başkan da kafasından vurularak oldu.
- Lincoln'un sekreterinin adi Kennedy'ydi.
-
Kennedy'nin sekreterinin adi ise Lincoln'du.
- İkisi de birer güneyli tarafından vuruldular.
- İkisinin
ölümünden sonra da yerlerine bir güneyli başkan atandı.
- Her ikisinden sonra başkan atanan kişinin
adi Johnson'du.
- Lincoln’dan sonra başkan olan Andrew Johnson 1808 doğumluydu.
- Kennedy'den
sonra başkan olan Landon Johnsun 1908 tarihinde doğmuştu.
- Lincoln'u vuran John Wilkes Booth 1839 yılında
doğmuştu.
- Kennedy'yi vuran Lee Harvey Oswald ise 1939 yılında dünyaya gelmişti.
-
Her iki katilin de üç isimden oluşan adı vardı.
- Her ikisinin isminde de toplam 15 harf var.
-
Suikasttan sonra Booth, tiyatro salonundan kaçmış ve bir depoda yakalanmıştı.
- Oswald ise
depodan kaçmış ve bir sinema salonunda yakalanmıştı.
- Hem Booth hem de Oswald mahkemelerinden
önce vuruldular.
Tarih: 27 Aralık 2005
Salı
Sevgili dostlar, insanlar genel olarak kendilerine “sıra dışı” şeyler
söylendiğinde huzurları bozulduğu için bunları “komplo teorisi” olarak isimlendirerek kendilerini
rahatsız eden bilgilerden zihinlerini kurtarmaya çalışırlar. Bundan bir sene önce dünyadaki tüm cep telefonları
uydular tarafından takip ediliyor ve böylece onları taşıyan insanların her anı kayıt altına
alınıyor dediğim zaman mail kutuma “siz delisiniz” veya “sizin gibi bir köşe yazarı
daha ciddi olmalı” diye mesajlar yollayan alıklar herhalde geçenlerde Türkiye’deki tüm cep telefonlarına
mesajlar gönderilerek hepsinin kayıt altına alınmasının da tesadüf olduğunu düşünüyorlardır.
Ne yapalım kafasını kuma sokmak isteyenleri zorla uyandıracak halimiz yok. Madem öyle bu gibilerini biraz
daha rahatsız edecek komplo teorilerini not düşeyimde gelecekte bunları okuyacak olan torunlarımız
atalarımızın hepsi de alıkmış demesinler. Hadi biraz hayal kuralım mesela son yirmi yıldır
üretilen ve her eve sokulan televizyonların sadece verici olarak değil birer alıcı olarak da dizayn edildiğini
farzedelim ve içinde bulundukları mekanlardaki sesleri yeni modellerinde ise görüntüleri televizyon açık kaldığı
müddetçe ve özel bir sinyalle aktif hale getirildiği zaman belli bir veritabanına gönderebildiğini düşünelim.
Ne kadar ilginç bir dünyamız olurdu değil mi herhalde George Orwellin 1984 romanındaki Büyük Birader sistemine
çok benzerdi dünyamız. Hayal kurmaya devam edelim, içine çip takılmış yeni model elektronik donanımlı
tüm otomobillerin uydudan takip edilebildiğini hatta gönderilecek bir dalgayla o arabalarda umulmadık arızalar
çıkarılabileceğini mesela üst düzey bir işadamı yüz elli kilometreyle otobanda giderken bir anda
frenlerinin devre dışı kalabildiğini düşünelim. Ertesi günün manşetleri yazık oldu işadamına
diyecektir ama o frenlerin bağlı olduğu elektronik aksamı kimse araştırmayacaktır. Dünyanın
çevresinde dolaşan alçak irtifa uydularının artık bir tenis kortunun zeminindeki ufacık posta pulunun
üzerindeki yazıları bile okuyabildiğini bir düşünün herhalde o zaman Bin Ladini yakalayamıyoruz diyenlerin
ne kadar yalancı olduğu da ortaya çıkardı. Brüksel de bulunan dünyanın en gelişmiş süper
bilgisayarının NATO genel merkezinde kimseden habersiz çalıştığını ve bu bilgisayarın
dünyanın herhangi bir yerindeki ufacık banka havalesini veya ATM makinesinden çekilen bir miktarı 57 saniye
içinde kayıt ederek fişlediğini farzetsek şu global dünyamızda her tür para hareketinin bilineceğini
ve kayıt dışı ekonomiyi düşman ilan edenlerin esas düşmanlık sebeplerinin bilgisayar ortamına
girmeyen paradan duydukları korku olduğunu söyleyebilirdik. Hayal dünyamıza veya komplo teorilerimize devam
edelim isterseniz. Mesela 1992 senesinden sonra basılan tüm Amerikan dolarlarının üzerinde metal bir şerit
olduğunu ve bu maddenin uydulardan özel tarayıcılar tarafından tespit edilebildiğini düşünün
böylece evindeki kitabın arasında üç beş dolar saklayan bir lise öğrencisinin bile paralarını
bu uydulardan kaçıramayacağı sonucuna varılabilirdi. Doların uluslar arası para birimi olarak
kullanıldığını ve bilgisayar ortamına girmeyecek paraların bile bu şekilde takip edilebileceğini
farzedersek dünyada kara para diye bir şeyin olmadığını sadece izin verilen suçlar olduğunu
yorumlayabilirdik. Bundan on beş sene önce Brezilya Rio de Janerio kentinde bir konferans düzenlendiği ve dünya
kaynaklarının giderek azalması konulu bu toplantının gizli oturumunda önde gelen dünya liderlerinin
2050’li senelere kadar dünya nüfusunun belli bir sayıya çekilmesi konusunda anlaştıklarını
hayal etsek son yıllarda çıkan ve tarihte daha önce görülmeyen salgın hastalıkların (kuş gribi
vs.) kimler tarafından dizayn edilip ortaya saçılan biyolojik silahlar olduğunu da tahmin edebilirdik. Son
olarak 1950 senesinden bu tarafa global bir örgütün dünyanın pek çok yetimhanesinden çocukluklarında cinsel saldırılara
maruz kalarak psikolojileri bozulmuş binlerce yetimi yardım adı altında toplayarak belli enstitülerde
beyinlerini yıkadığını ve bunların çift kişilikli psikopat katillere dönüştürüldüğünü,
hayatlarının büyük kısmını “normal kişilikleri” ile geçiren bu insanların istenildiği
zaman canavar katillere dönüştürülebileceklerini söylesek bundan iyi film senaryosu olur derdiniz değil mi. Keşke
sadece film olsaydı da bizlerde burada aşk ve çiçek yazıları yazıp “medyatik köşe yazarı”
statüsüne çıkabilseydik. Şaka dostlarım şaka, bizi tanıyorsunuz öyle olacağıma pazarda
biber satarım daha iyi. Sevgilerimle Serdar Kuru
Serdar KURU skuru@vatansever.biz
|