AHMET KARA KONYA /KADINHANI

ILGINÇ HAYAT HIKAYELERI
Home
ILGINÇ HAYAT HIKAYELERI
TAKIMIM
HOBILERIM
TAVSIYE LINKLER
ILGINC BILGILER
Tavsiye Linkler
Bilgisayar Dersleri
BANA ULASIN
Birazda Gülelim
KADINHANI TARHCE
KADINHANI MYO HAKKINDA

Nasıl ki tenis, atletizm, yüzme gibi bireysel sporlarda sadece bir kişi zirvede yer alabiliyorsa, 11 çift kramponun oluşturduğu binlerce futbol takımın arasından da çıkan bir 1 numara var..



Ronaldo de Assis Moreira

Gerçek adı; Ronaldo de Assis Moreira ama kimileri Ronaldinho Gaúcho
olarak tanıyor ya da bütün Dünya’nın bildiği adıyla sadece Ronaldinho..
BU ADAMIN ADI NE ?..

Brezilya’nın ada dili olan Portekizce’de Ronaldinho kelimesi “küçük Ronaldo” anlamına geliyor ve bu yıldız futbolcunun fiziksel özellikleri sebebiyle değil küçükken Inter’de top koşturan ve hayranı olduğu Ronaldo sebebiyle Ronaldo de Assis Moreira’ya verilen ad.. Adının sonuna eklenen Gaúcho kelimesi ise Brezilya’nın Rio Grande do Sul bölgesinde oynayan futbolculara takılan “mutlu” anlamını taşıyan ek bir lakap..

Ronnie 21 Mart 1980’de Brezilya’nın Porto Alegre şehrinde doğdu.. Oldukça fakir bir ailenin çocuğu olan Ronaldinho’nun bugünlere gelmesi sadece yeteneğiyle değil hayata bakış açısı sayesinde oldu..

Futbolunu sergilerken de görüldüğü gibi her zaman gülen, neşeli kimliğiyle ön plana çıkan Ronaldinho insanlara güvenen bir iyi niyet timsali..

Kısa süre önce 2005 senesinin “Avrupa’da Yılın Futbolcusu” ödülünü alan Ronaldinho, 2004’de de “FIFA Dünya’da Yılın Futbolcusu” ödülünü kazandı.. Ancak buralara gelmek bu kadar da kolay değil..

AZMİN BAŞARISI..

Önceleri bir futbolcu olan ancak daha sonra ailesini
geçindirmek için Grêmio Football Portoalegrense’de oto parkı idare eden babası Joao Da Silva Moreira, girdiği havuzda boğularak hayata gözlerini yumdu.. Ronaldinho henüz 8 yaşındaydı.. Şimdilerde menajeri de olan abisi Assis'in futboldan kazandığı para ile geçindirmeye çalıştığı ailede, kendisine örnek aldığı abisinin yolunda ilerleyen küçük Ronnie, fakirliğin hat safhada yaşandığı Rio Grande do Sul’da ilk olarak plaj futboluna adım attı..

Oldukça iyi bir futbolcu olan ve 18 numaralı formasıyla milli takım formasını da taşıyan Ronaldinho’nun abisi Roberto Assis, Gremio döneminde harikalar yarattığı sırada diz bağlarından sakatlanınca İsviçre, Japonya ve Meksika’da şansını denedi ancak yedek olmaktan öteye geçemedi.. Assis, futboldan uzaklaşıp da küçük kardeşinin topla neler yapabileceğini fark ettiği dönemde geride bıraktığı yıllarda kazandığı tecrübeyle Ronaldinho’nun menajeri olmaya karar verdi.. Assis’in bu kararı ve küçük yaşta kendisini izleyenleri büyülemeyi başaran Ronaldinho’nun yeteneği, iyi bir iş birliğinin ve servetin kapılarını aralayan ilk adım oldu..

Brezilyalı gençlerin %99’unun yaptığı gibi.. Futbolun para kazanmanın ve aile geçindirmenin en önemli yollarından biri olan yeşil sahada herkes Ronaldinho kadar şanslı olamaz ama henüz 14 yaşında ne kadar büyük bir yetenek olduğunu önce ailesine ve ardından da kendisini seyretmeye gelenlere gösteren Ronaldinho, abisinin de yardımıyla Gremio futbol kampında futbol oynamaya başladı.. Ortada resmi kontrat ya da bir anlaşma yoktu ancak kısa sürede ortaya koyduğu performans Brezilya 17 yaş altı milli takımına, U17’ye seçilmesini sağladı..

İLK BAŞARI ULUSAL FORMAYLA GELDİ..

Mısır’da düzenlenen şampiyonada, U17 takımında adını
duyurmayı başaran Ronaldinho turnuvanın en golcü futbolcusu olarak Brezilya’ya geri döndüğünde Gremio tarafından uzatılan sözleşmeye imzasını attı.. 1998’de resmi bir sözleşme ile Gremio formasını taşıyama başlayan Ronaldinho o zamanlar, ailesini ancak geçindirecek kadar para kazanmaya başladı..

1998’de sadece 4 maça çıkan ve gol kaydedemeyen genç yetenek, bir sene sonra kumun etkisini üzerinden atıp da yeşil çimde oynamaya alıştığında, çıktığı 17 maçta attığı goller ve verdiği paslarla şehrinin takımını gururlandırmaya başladı.. İkinci senesinde 5, üçüncü senesinde de 8 gol kaydeden genç yetenek, henüz Brezilya’daki son senesinin tadını çıkarttığını farkında değildi..

1999’da Wanderley Luxemburgo’nun yönetimindeki milli takıma çağırılan Ronaldinho aynı sene, 26 Haziran’da, hayranı olduğu yıldızların taşıdığı samba formasını sırtına geçirdi ve ilk uluslararası golünü Venazuella’ya karşı kaydetti.. Bu gol öyle sıradan bir gol olmadı hem çok güzel hem de Copa America’yı da Brezilya’nın müzesine kazandıran bu gol ertesi gün Brezilya basınında “Yeni Pele yolda” başlıklarını atmasını sağladı..

Kısa sürede Güney Amerika’ya üs kuran futbolcu simsarları Ronaldinho’nun ne kadar yetenekli bir futbolcu olduğunu Avrupa’da bağlı bulundukları kulüplere iletmeye başladı..

ADIM ADIM AVRUPA..

İlk teklifin gelmesi fazla gecikmedi.. İngilizlerin köklü kulübü Leeds United, Gremio’nun kapısını çalan ilk takım oldu.. Gremio’nun kesinlikle vazgeçmek istemediği Ronaldinho için (rakam bugün hala kesin olarak doğrulanmasa da) sonraları mali kriz yaşayan Leeds’in önerdiği rakam dönemin basınına göre tam 75 milyon euroydu !..
 



Gremio, Leeds’in ne teklif ettiği rakamı geri çevirdi.. Ancak hem Gremio hem de Brezilyalı futbolseverler Ronaldinho’nun kısa süre sonra yuvadan uçacağını farkındaydı.. Kapıyı ikinci kez çalan Hollanda’nın futbolcu fabrikası PSV Eindhoven oldu.. Gremio, Hollanda temsilcisini de geri çevirmeyi başardı ancak değerini yavaş yavaş farkına varmaya başlayan ve her teklifte biraz daha tecrübe kazan abisi ve menajeri Assis, kapıya üçüncü gelen Paris Saint German ile el sıkıştı..

Her ne kadar P.S.G ile anlaştıklarında Ronaldinho’nun 1 Temmuz 2001’den itibaren bedelsiz ayrılmaya hakkı olsa da Gremio’nun bu alış verişten bir miktar kazanç sağlama talebi Fransız ekibi tarafından mantıklı bulundu ve bugünün değimiyle “yetiştirme parası” olarak Gremio’ya 4.5 milyon dolar ödendi..

FUTBOLU HIZLI OLABİLİR AMA YA ADAPTASYONU ?..

Ronaldinho’yu Avrupa’ya getiren P.S.G. teknik direktörü Luis Fernandez, genç sambacının tavırları ve performansı karşısında pek de memnun kalmadı.. Fernandez’e göre adaptasyon sorunu yaşayan Ronaldinho, Paris’te futboldan çok gece hayatına merak sardı ve kendisinden bekleneni veremedi..

2001 – 2002’de PSG ile 28 maça çıkan Ronaldinho sadece 9 gol atabildi, 8 sarı kart gördü ve 9 kez oturduğu yedek kulübesinde pek de rahat durmadı.. Ronaldinho, ikinci sezon biraz daha iyi olmasına rağmen kendisinden beklenen bu değildi.. PSG defteri 55 maç ve 17 gol ile kapanmak üzereydi.. Avrupa kupalarına kalamayan PSG’de Ronaldinho’nun da kalmaya niyeti yoktu ve bunu açık açık dile getirdi..

GELSİN DÜNYA KUPASI, GELSİN BAŞARI..

2002’de Ronaldinho, Brezilya’nın Dünya Kupası’nı kaldırmasını sağlayan önemli isimlerden biri oldu.. Ne Kore’de ne de Japonya’da “ölümcül üçlü” Ronaldo, Ronaldinho ve Roberto Carlos’u kimse durduramadı.. Özellikle yarı final maçında Shizuoka’da İngiltere’ye 30 metreden David Seaman’ı avlayarak kaydettiği gol turnuvanın en güzel anlarından birini oluşturdu (orta mıydı acaba?).. Gerçi Ronaldinho o maçı tamamlayamadı ve Danny Mills’e yaptığı faulün ardından oyundan atıldı..

Kaldırdığı Dünya Kupası, PSG’de yaşanan hayal kırıklığı ve Ronaldinho’nun Avrupa kupalarında boy göstermek istemesi Avrupa’nın elitlerini aynı adreste buluşturdu; Ronaldinho’nun abisi Assis’in adresi..

PSV ikinci kez Ronaldinho için girişimlerde bulundu.. Araya giren Manchester United, Hollanda ekibini saf dışı bırakmayı başardı hatta David Beckham’ın yerine yeni bir yıldız arayan Manu transferi bitirmek üzere olduğunu bile remi bir şekilde duyurdu.. İngiliz basını haftalarca Ronaldinho’nun Premier League’de neler yapabileceğini yazdı.. Ama bu yazılanların hepsi birer hikaye olmaktan öteye geçmedi..

NOU CAMP BİR KONSER SALONUYSA, RONNIE DE BİR ORKESTRA ŞEFİ !

“PSV mi ?.. Manchester United formasıyla vereceği pozun saati mi ?..” derken işi bitiren Laporta oldu.. Barcelona 27 milyon Euro karşılığında, Brezilya’nın yakın zamanda Dünya futboluna damgasını vurması beklenen yıldız sambacısı Ronaldinho’yu resmen Katalan devinin renklerine bağladığını 19 Temmuz 2003’de erken saatlerde duyurdu..

2003 – 2004 sezonundan itibaren Ronnie, Avrupa’ya adapte olduğunu hemen göstermeye başladı.. Bunun sebebi belki de Fransızca’ya alışamaması ve İspanyolca’yı çok daha kolay anlaması oldu.. Ya da Barcelona’ya ilk geldiğinde de söylediği gibi “kendimi evime gelmiş gibi hissetim” diyerek evine duyduğu özlemi Barcelona şehrinin gidermesi..

İlk yılında Barca’nın La Liga’yı ikinci sırada tamamlamasını sağladı.. 32 maça ilk 11’de çıktı 15 gol kaydetti.. Samuel Eto'o, Deco, Ludovic Giuly, Lionel Messi ve Henrik Larsson’un da desteğiyle Ronaldinho 2004-2005’de Barcelona’ya 5 yıl aradan sonra 17. şampiyonluğunu kazandırdı..

ÖDÜLLERDEN HAT-TRICK !..

Mart 2004’de Pele fazla gecikmedi ve Ronaldinho’yu
“Yaşayan En İyi Futbolcular” listesine aldı.. 20 Aralık 2004’de Arsenal'den Thierry Henry ve Milan'dan Andriy Shevchenko’yu sollayan Ronaldinho FIFA tarafından Dünya’da Yılın Futbolcusu seçildi.. Ronaldinho’yu bu ödüle 157 ulusal takım teknik direktörü ve 145 ulusal takım kaptanı layık gördü.. 29 Haziran 2005’de milli takım ile kazandığı 2. Konfederasyon Kupası’nda Ronaldinho’nun payı çok büyük oldu.. İlk kupada en golcü futbolcu olan Ronnie ikincisinde de yapacağını yaptı ve finalde Arjantin’i 4-1’le deviren sambacılarda 47’de golün adı oldu.. UEFA, 2004 – 2005 Şampiyonlar Ligi’nde sergilediği performansın ardından O’nu Devler Ligi’nin en iyi golcüsü seçti.. Dünya’nın en prestijli ödüllerinden birini daha yakın geçmişte müzesine götüren Ronaldinho 2005’in Ballon D'Or ödülüne layık görüldü..

Kazandığı finallerin ardından mutlaka bir çalgı bulan ve hem çalıp hem de dans eden Ronaldinho kısa süre önce Katalan devi Barcelona ile nikah tazeledi ve değeri tam 150.000.000 euro..
HER TÜRLÜ “BİR” KAZANAN..

Bu arada Ronaldinho kimilerine göre pek de yakışıklı biri sayılmaz, ancak Dünya’nın en çok ziyaret edilen sitelerinden AskMen.com’a göre Dünya üzerinde yaklaşık 18.7 milyon genç kızın odasında Ronaldinho posteri var.. Ayrıca Nike ve Pepsi ile yaptığı reklam anlaşmaları sayesinde 2003’den beri Dünya’nın en çok kazanan futbolcuları arasında..



“Bu adamın özel hayatı nasıl ?” diye merak edenlere bir dip not:
Bir ödül töreninde Ronaldinho’ya sorulur:

- Hey Ronnie, kız arkadaşın yok mu ?

Cevap bu neşeli sambacının özetidir adeta, elindeki topu gösteren Ronaldinho şöyle der:

- İşte burada görmüyor musunuz !


Futbolun Harry Potter'ı: ZIDANE
 
Babasının "Eğer bir göçmensen, iki katı fazla çalışmak zorundasın ancak böyle ayakta kalırsın" sözünü hiç bir zaman unutmadı.. Ve fakir bir aileden ulusal bir kahraman, bir Dünya Starı çıktı.. İşte Zinedine Zidane'ın hikayesi..
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
ZIZOU

Real Madrid’e 68.6 milyon dolar karşılığında transfer olduğunda basın bir anda saldırıya geçti.. “Bu para bir orta saha oyuncusuna verilir mi ?..”, “Real Madrid saçmaladı, hangi orta saha oyuncusuna bu para verilir ?..” Evet herhalde haklılar, çok daha fazlası verilebilirdi.. Zinedine Zidane’ın hesabına bir baksanıza; Dünya Kupası, Avrupa Şampiyonluğu, lig şampiyonlukları ve kupalar, uluslararası kupalardan bir demet, Şampiyonlar Ligi’nin zirvesi, Dünya’nın en tepesi..









Kısaca Zinédine Zidane

Zinédine Yazid Zidane 23 Haziran 1972’te Fransa’nın Marsilya şehrinde doğdu.. Zizou, takma adıyla çağırılan Real Madrid ve Fransa Milli Takımı’nın yıldız futbolcusu, dünya çapında tanınan ve günümüzde futbol oynayan en yetenekli isimlerin başında gösteriliyor..

Laik bir Müslüman olan Cezayir asıllı Fransız Zidane, uzun zamandır yoksulluk ve ırkçılıkla savaşıyor..

Halen futbola hizmet eden, Dünya’nın en iyi futbolcusu olarak bakılan Zidane aynı zamanda en yetenekli isim olarak anılıyor.. Top hakimiyeti ve yüksek süratte top sürüşü ile rakiplerini çaresiz bırakan Zidane orta sahada görev yapıyor.. “Dahi” ve “Büyücü” gibi takma adların yakıştırıldığı Zidane, ESPN televizyonundan Luis Omar Tapia tarafından “Futbolun Harry Potter’ı” olarak adlandırılıyor..

Zidane'ın muhteşem balansı, O’nu futbolun seyir zevki en yüksek futbolcuları arasında en üst sıralarda tutuyor ve Zizou, Fransız efsanesi Michel Platini’nin yükselttiği Fransız futbolunun çitasını başarıyla yüksekte tutmayı başarıyor..




ZIDANE’IN GENÇLİK KARİYERİ
Çocuk yaşta US Saint-Henri Kulübü’nde futbola başlayan Zidane, burada okul ile antrenman sahası arasında mekik dokudu.. Henri antrenörünün ikna çalışmaları ile Septemes Sports Olympiques’e geçen genç Zidane, 14 yaşında elde ettiği gençler ligi şampiyonluğu ile parlamaya başladı..



Cannes'da parlıyor !..
Aynı sene Aix-en-Provence’de yapılan 3 günlük denemelere katılan Zidane, Cannes’ın tecrübeli futbolcu avcısı Jean Varraud tarafından keşfedilmeyi başardı.. Cannes defteri açılan Zidane’a 6 haftalık bir şans tanındı ve Cannes forması teslim edildi.. Ancak bir terslik olmuş olacak ki Zidane biraz daha fazla kaldı !.. Hatta henüz 16 yaşındayken Cannes’da profesyonel futbolcularla birlikte sahaya çıkmaya başladı..

Bir atletin yapması gereken her şeyi yapan ve fiziki özellikleri de buna müsait olan Zidane, bir çok insanın beklediğinden çok daha sağlam ve kuvvetli bir yapıya kısa sürede bürünmeye başladı ve 17 yaşındayken Fransa 1 Ligi’nde sahaya çıktı..





Cannes başkanı sözünü tuttu !.. 8 Şubat 1991’de Fransa 1. Ligi’nde ilk golünü kaydeden Zidane, Cannes başkanı tarafından ilk golü attığında kendisine hediye edilecek olan arabayı kazandı ve Zidane’a bir Reanult Clio verildi.. Zidane henüz ilk sezonunda Cannes’ın UEFA Kupası’na katılmasına yardımcı oldu..



Zidane’ın Cannes’daki ikinci sezonu beklediği kadar iyi geçmedi.. Ancak profesyonel olmayan bir futbolcudan ne kadar çok şey beklenebilirdi.. Zidane için Cannes’ın 2. senesine gerçekleşen en güzel şey gelecekte karısı olacak İspanyol model ve dansçı Veronique ile tanışmasıydı.. Keyifli geçen 91 – 92 sezonunun ardından değişiklik kararı veren Zizou kendisini 4 yıllığına isteyen Marsilya’nın yerine, daha çok istediğini kanıtlayan Bordeaux’ya katıldı..



Bordeaux..
24 yaşındaki Zidane’ın Bordeaux’ya alışması pek de kolay olmadı.. Adaptasyon dönemini, zor günleri geride bırakarak atlatan Zidane kısa süre sonra buralara veda edeceğini sinyallerini vermeye başladı.. Zidane’ın oynadığı her yıl Bordeaux sadece gelişmeye ve Avrupa Kupaları’na katılmaya başlamadı, 95-96’da Intertoto’dan geçtikleri UEFA’da final oynamayı başardı.. O sezon aynı zamanda Zidane’ın Bordeaux’ya veda ettiği yıl oldu..







Juventus..
Zidane’ın peşine düşen takımlar arasında genç Fransız’ı en çok isteyen ve bunu gösteren Juventus oldu.. Ancak Zidane için zor günler yine başladı..

Torino’da imzayı atan Zizou, İtalyan hayat tarzına ve Torino’ya alışmakta zaman zaman zorluklar yaşadı.. Ama her şeyden önemlisi Fransa’dan çok farklı olan İtalyan tarzı futbola alışmaktı..

Juventus’ta ilk yılını hüzün ve bol düşünceyle tamamlayan Zidane, 2. sezonla birlikte hayat tarzını ve yeteneklerini yeşil çime yansıtmayı başardı ve tam anlamıyla bir yıldız oldu..





Önce Fransa'yı uçurdu.. Sonra İspanya'ya uçtu..
1998 Dünya Kupası’nı kazanan Fransa Milli Takımı’nın en önemli üyesi olan Zidane özellikle final maçında Brezilya’yı yendiklerinde kaydettiği 2 golle bütün Dünya’nın gözü önünde en tepeye çıkmayı başardı.. Dünya Kupası’nı kaldıran Zidane, 2 sene sonra da 2000 Avrupa Şampiyonası’nda takımını Avrupa’nın zirvesine taşıyarak peş peşe 2 önemli turnuvada Fransa’yı en tepede tuttu..

Zidane kariyerinin en önemli onuruna tam 3 kez FIFA Dünya’nın En İyi Futbolcusu seçilerek ulaştı.. Zizou 1998, 2000 ve 2003’te Dünya’nın en iyisi oldu..

Zidane, 2001’de İtalyan devi Juventus’dan İspanyol devi Real Madrid’e 4 yıllık kontrat ile transfer oldu.. Ancak bu öyle sıradan bir transfer değildi.. Bir yıldızın iki takım arasında gerçekleşen transferi değildi.. Zidane için Juventus’a Real Madrid tarafından ödenen bonservis bedeli tam 47 milyon pound, yaklaşık 69 milyon dolardı ve Fransız yıldız bir anda futbol tarihinin en pahalı futbolcusu olarak bütün Dünya’da manşetleri süsledi..





Zidane transfer oldu, bütün Dünya’da televizyon kanalları spor haberlerinin yanı sıra ekonomi haberlerinin akışını da değiştirmek zorunda kaldı.. Borsa haberleri ikinci sıraya düşerken Zidane’ın kırdığı rekoru bütün Dünya’da ilk sıraya yerleşti..




Diğer takım arkadaşları ile birlikte oluşturdukları “Galacticos” adı altında Real Madrid’e kısa sürede ayak uyduran Fransız yıldız Raul, Luis Figo, Steve McManaman ve Roberto Carlos gibi yıldızların arasından ön planda yer almayı başardı.. Kariyeri, futbol yeteneği, saha içindeki liderliği, gerektiğinde biraz da abarttığı hırçınlığı, saha dışında taraftara jestleri ve bir denizde ilerleyen bir tekne misali yeşil çimde topla akışı ile herkesi kısa sürede büyülemeye başardı..



Zidane hiçbir zaman sadece asist yapan, güzel ortalar yapan ya da savunmada takıma destek olan biri olmadı.. O kaydettiği muhteşem gollerle de her zaman ön planda oldu..

Özellikle 2001-2002 sezonunda oynanan Şampiyonlar Ligi finalinde Alman ekibi Bayer Leverkusen’i 2-1 deviren isimdi ama bundan önemlisi 2. golü fantastik bir vole ile atmasıydı.. UEFA tarafından bugüne kadar atılmış en güzel goller arasında yer alan bu gol, sadece takım arkadaşlarının ve kendi taraftarının değil, rakip takım ve taraftar tarafından da saygı ile alkışlanmasını sağladı..








2002 Dünya Kupası’nda istediği futbolu oynayamayan Zidane sakatlıklar ile boğuşmak zorunda kaldı.. Fransa’nın Dünya Kupası sahibi unvanını korumaya çalıştığı 2002 Dünya Kupası tarihteki en kötü “unvan koruma” mücadelelerinden biriydi; Zidane’ın yaratıcılığı olmadan Fransa tam anlamıyla kayıptı. Sakat olmasına rağmen erken geri dönüş yapan ve Fransa’nın son maçında oynayan Zidane kendinde değildi ve o yeteneği daha önce sadece 5 dakika bile izleyen biri dahi sahadakinin başka biri olduğunu zannederdi.. İlk turda kupaya veda eden Fransa gol dahi atamadı..

12 Ağustos 2004’te Dünya futbolu için üzücü bir gündü, 2004 Avrupa Şampiyonası’nda çeyrek finalde sonradan kupaya uzanan Yunanistan’a elenen Fransa Milli Takımı’nın yıldızı Zinedine Zidane ulusal formayı bıraktığını açıkladı.. İlerleyen günlerde, Şubat 4’te de 2006-2007 sezonunun sonunda Real Madrid ile tamamlanacak kontratının ardından da futbolu bırakacağını ve jübilesini yapacağını duyurdu..







Fransa’nın 2006 Dünya Kupası’na katılamama riski yaşamaya başlaması ve oyun düzeninde oluşan problemler sebebiyle daha fazla dışarıda kalamayan Zidane 3 Ağustos 2005’te Horozlor’u daha fazla yalnız bırakamayacağını ve Fransa’nın Dünya Kupası finallerine gitmesi için milli takıma geri döndüğünü belirtti.. Zidane bu kararı tek başında aldığını ve kimsenden baskı görmediğini hemen açıkladı ancak kimse bu açıklamaya inanmadı.. En büyük baskı Fransa halkından gelmişti ve Zidane bile kendi halkına çalım atamazdı..

Zidane’ın geri döndüğünü açıklaması bir çok değişikliğe sebep oldu.. Aynı gün yakın arkadaşı Chelsea orta sahasının kilit ismi Claude Makelele de milli formayı yeniden taşımaya karar verdiğini açıkladı.. Aynı hafta bir geri dönüş daha yaşandı.. Zidane’dan etkilenen bir diğer isim Lilian Thuram’dı.. Fransa Milli Takımı’nın muhteşem üçlüsü, bel kemiği, 3 Eylül’de Faroe Adaları ile oynadıkları maçı 3-0 kazanmalarını ve devamında da Fransa’nın Dünya Kupası finallerine gitmesini sağladı..






ZIDANE’IN MİRASI
Futbol ikonlarından biri olan Zidane bütün Dünya’da futbol topunu tanıyan herkes tarafından çok iyi bilinen bir efsane.. Kendi jenerasyonunun ötesine geçen Zidane günümüzün küçükleri ve kendisinden çok önce sahalara veda eden bir çok yıldız tarafından en çok taktir edilen isim..

Oldukça utangaç biri olan Zidane İspanyol asıllı Fransız Veronique ile evli.. Eski bir model olan Véronique ile birlikte Enzo, Théo, Lucas ve Elyas adından 4 çocukları olan ünlü çift Madrid’te yaşıyor..









Takım arkadaşı Ronaldo ile karşılıklı kurdukları takımlarla Dünya yıldızlarını bir araya getiren ikili UNICEF’in elçiliğini de yaparak düzenli bir şekilde bağış topluyor..
FIFA için Pele tarafından seçilen Dünya’nın en iyi futbolcuları listesinde yer alan Zinedine Zidane, UEFA Golden Jubilee oylamasında en iyi futbolcu seçildi.. Bütün Dünya’dan 7 milyona yakın oy kullanılan UEFA Golden Jubilee’de Zidane 123.582 oy alarak Franz Beckenbauer, Johan Cruijff, Marco van Basten ve Dino Zoff gibi efsaneleri geride bırakarak tüm zamanlarda “Dünya’nın En İyi” futbolcusu seçildi..








ZIDANE’IN İTİBARI
Fransa Milli Takımı ile 1998 ve 2002 Dünya Kupası’na katıldı ve 98’de kupayı kaldırdı..


1996, 2000 ve 2004’te Avrupa Şampiyonası’na katıldı ve 2000’de kupayı kaldırdı..


Juventus ile 1996’da Avrupa Süper Kupası’nı, Kıtalararası Şampiyona’yı ve Serie A şampiyonluğunu kazandı.. Yine Juventus ile 1997’de Serie A şampiyonu oldu ve İtalya Süper Kupası’nı kaldırdı..


Real Madrid ile 2001 – 2002’de Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırdı.. 2002’de Kıtalararası Şampiyona’da kupanın sahibi oldu.. 2002 - 2003’te Real Madrid ile La Liga şampiyonu oldu..


1998, 2000 ve 2003’te FIFA Dünya’nın En İyi Futbolcusu seçildi..


1998’te Avrupa’da Yılın Futbolcusu oldu, Ballon d'Or’u kaldırdı..





ZIDANE HAKKINDA
Zinedine Zidane'ın dünyaca ünlü bir futbol efsanesi ya da Dünya’nın en çok kazanan futbol yıldızlarından biri olması sert Marsilya sokaklarından Madrid’e olan yolculuğunu hiç bir zaman kolaylaştırmadı..



Cezayirli göçmen bir ailenin çocuğu olan Zidane her zaman politikanın içine çekilmeye çalışan bir futbol yıldızı oldu.. Köklerinin Cezayir’den gelmesinden her zaman gurur duyan ve bunu her fırsatta dile getiren Zidane hayatı boyunca ne kadar çok sevilse de, ne kadar çok kazansa da karşısına çıkan ırkçı söylemlerle savaşmak zorunda kaldı, kalacak !..

1960’larda ailesinin işçi olarak geldiği, Marsilya’nın kuzeyinde yer alan banliyölerinden, ilk ya da ikinci jenerasyon göçmenlerin yeri olan La Castellane’de yetişen Zidane her zaman sorunlar içinde yaşamak zorunda kaldı.. En iyi olmayı en zor yollardan geçerek öğrendi !..



Babası Smail’in O’na söylediği “Eğer bir göçmensen, iki katı fazla çalışmak zorundasın ancak böyle ayakta kalırsın” lafını hiç bir zaman unutmayan Zidane her zaman ailesinden gurur duydu ve bunu da her fırsatta dile getirdi..

Belki de Dünya’nın en yetenekli futbolcusunun evi olan La Castellane, şu anda da ailesinin yaşadığı yer.. Köklerini hiç bir zaman unutmayan Zizou geride kalan 15 yılda futbol dünyasının sunduğu bütün ödülleri kazandı ama ne yaparsa yapsın göçmen problemi peşini bırakmadı..

La Castellane’de kurdukları ve göçmen çocukları yetiştirdikleri futbol takımının antrenörlüğünü Zidane’ın abisi Farid yapıyor..

“Fransa’nın en popüler ismi” seçilen Zidane’ın halen göçmen problemini yaşıyor olması efsane futbolcunun en büyük sıkıntısı.. Zidane ve ailesinin takımında oynayan çocuklar için hayat en azından Zidane’ın yaşadıklarından daha kolay geçiyor.. Takımın kalecisi Karim “Bize her zaman göçmen muamelesi yapılıyor ama karşımızdakine Zidane’ın takımında oynadığımızı söylediğimizde bize saygıyla bakıyorlar” diyor..



Her zaman politikanın içine çekilmeye çalışan Zidane, hiç bir zaman göçmen olmaktan utanmadığını, aksine bununla gurur duyduğunu dile getiriyor ve ekliyor, “Bu sayede sert olmayı, sağlam bir karaktere sahip olmayı öğrendim, ailem bana bunları öğretti.. Köklerimle gurur duyuyorum”..

Diğer abisi Nordine açıklıyor: “O’nu politikada kullanmak isteyen çok fazla köpek balığı etrafında dolanıyor ama Yazid (Zidane) akıllı biri, O’nu tuzağa düşüremiyorlar”..



 

Köklerini unutmayan Zidane, Madrid’te çok mutlu ancak yıldız futbolcunun futbol kariyerinden sonra ailesiyle birlikte döneceği yer kesinlikle yetiştiği La Castellane olacak.. Zizou bunu her fırsatta dile getiriyor ve soranlara açıklıyor; “Ben Madrid’te çok mutluyum, Akdeniz havası beni rahatlatıyor ama ben La Castellane’de başarılı olmayı öğrendim ve bununla da gurur duyuyorum ve döneceğim yer orasıdır”..

Oğluyla gurur duyan baba Smaïl, 1998 Dünya Kupası’nı izleme fırsatı yakalayamadı, sebebi ise o sırada torunu Luca’ya bakıyor olmasıydı.. Ancak oğlunun yaptıklarının, başardıklarının farkında ve O’nun la hep gururu duymuş.. Hatta 98’de kupayla döndüklerinde Zidane’ın başkanlığa gitmesini isteyecek kadar abartan Zidane taraftarına teşekkür ediyor..

Ancak Zidane’ın yaşadığı problemlerin başında ırkçı Fransız politikacı Le Pen’ın milli takımdan göçmenleri çıkartacağını söylemesi geldi.. Le Pen’in dalkavuklarından birinin “Zidane’ı milli takıma bir tek sebeple alabiliriz o da babası “harki” olduğu için” demesi ortalığı karıştırdı.. Arapça olan “harki” kelimesi Cezayir ile yapılan savaşta Fransa için savaşan Cezayirlileri anlatmak için kullanılıyordu ve Zidane’ın sırtından geçinmeye çalışan politikacılar O'nu vatan haini konumuna soktu..




Gerçekler bazen üzücü ya da komik olabiliyor; Fransa ile Cezayir arasında Stade de France’de Ekim 2001’de oynadıkları dostluk maçı Zidane’ın son dönemde atlatmaya çalıştığı zor dönemin tuzu biberi oldu.. Zizou her ayağına top geldiğinde politikacıların etkisinde kalan Cezayirli taraftar tarafından ıslıklandı, “Zidane-Harki” posterleri asıldı.. Mücadele atmosferin her geçen dakika artmasıyla devam etti.. Cezayir’in özgürlüğüne kavuştuğu yıllardan beri bir birini pek sevmeyen iki tarafın maçında yükselen atmosfer Zidane’ın maç öncesine aldığı ölüm tehditleri ve ikinci yarıda sahaya giren taraftar sebebiyle iptal edilen bir “dostluk” maçı !..


Zidane bu maçın ardından sonunda babası ve ailesi hakkında ve politik görüşleri hakkında açıklama yaptı.. Zidane sert ve vurucuydu; “Bunu sadece bir kez söyleyeceğim, babam “harki” değil.. Babam Cezayirli ve ben babamla, babam da benimle gurur duyuyoruz. Babam hiç bir zaman gurur duyduğu ülkesi karşısında savaşmamıştır”..


Zidane bu açıklamayı yaptığı günden beri daha rahat yaşıyor.. Bir kısım, futbol dünyasını her ayağına top geldiğinde şaşkına çeviren bu yeteneğin ve ailesinin politika ile alakası olmadığını ancak bu açıklamanın ardından anlayabildi..


Zidane Ağustos 2005’te ulusal formayı yeniden giydiğinde kaptanlık bandını da koluna taktı.. Milli takım da 10 numaralı formayı giyen Zidane, Real Madrid’te ise 5 numaralı formayı taşıyor..




Efsane futbolcunun küçük yaşlardan beri hayran olduğu en önemli isim ise Olympique de Marseille'nın Uruguaylı oyun kurucusu Enzo Francescoli.. Zidane, Enzo’ya duyduğu hayranlığı son çocuğuna O’nun adını vererek gösterdi.. Enzo’yu küçük yaşlarda seyretmeye başlayan Zidane’ın futbola bakış açısını değiştiren an ise stadyumda görevli çocuk olarak çalıştığı sırada Enzo’nun futbolunu canlı gözlerle seyrettiği an oldu..

Zizou, 2004 Atina Olimpiyatları’nda meşale taşıyan isimler arasında yer aldı..




Zidane’ın layık görüldüğü en önemli onur ise Fransa Başkanı Jacques Chirac tarafından "Chevalier" (Şövalye) Légion d'honneur yapılması oldu..





PAZARLAMA VE ZIDANE
Dünya’nın önde gelen sağlık örgütleri ile ırkçılık ve yoksullukla savaşan örgütlerin promosyonlarında gönüllü olarak yer alan Zidane, Dünyaca ünlü oyuncak markası LEGO’nun da ömür boyu yüzü..

ZIDANE HAKKINDA SÖYLENEN EN ANLAMLI CÜMLE
"Ne zaman sahada ne yapacağımızı bilmesek, ayaklarımız birbirine dolaşsa, işimiz çok basit, topu hemen Zizou’ya veriyoruz. O nasılsa bir şeyler yapar”
Eski takım arkadaşı Bixente Lizarazu






 

Golün Adı: Thierry Daniel Henry
Fransa'nın yetiştirdiği en iyi golcülerden biri olan Henry, kısa süren Serie A macerasının ardından yeniden bir araya geldiği mentoru Wenger yönetiminde rekorlar kırdı harikalar yarattı.. 0-100'ü 5 saniye olan Henry'nin muhteşem kariyerini sizler için derledik..
Thierry Daniel Henry

Fransa Milli Takımı ve Arsenal'in gururu.. Dünya yıldızları onun kadar başarılı ve istikrarklı olmanın hayallerini kuruyor.. Kaydettiği goller kadar hazırlayıcısı olduğu gollerle de her zaman gündemde.. Günümüzün alışılmış forvet anlayışından çok modern futbolun güzelliklerini gözler önüne seren bir futbol anlayışı var.. Teklemeyen bir futbol makinası gibi.. Havada ve yerde rakip tanımıyor.. Golü her an koklayan Henry ya da İngiltere'de çağırıldığı takma adıyla "Titi" gerektiğinde şov yapmasını ve bilet parasının boşa gitmemesini de sağlıyor.. "Yangında ilk kurtarılacaklar" misali Arsenal'in nerdeyse herşeyi olan Henry'nin istikrarlı futbolu yaşadığı hayatın bir aynası..

.::KISACA HENRY::.

Thierry Henry 17 Ağustos 1977'de Les Ulis, Fransa'da doğdu.. Henry forvet olarak Premier League takımı Arsenal'de kulüp tarihinin ve milli takımın en golcü futbolcusu olarak ter döküyor..

Günümüz futbolunun en dinamik futbolcularından biri olarak görülen Henry modern futbolun ihtiyaçlarını karşılayan bir gol makinası.. Bir forvet olmasına rağmen zaman zaman oyun kurucu özelliğini de gözler önüne seren Henry, bir çok forvetin aksine bencil bir oyun anlayışına sahip değil.. Geleneksel forvetlerin dışında bir görüntüsü olan Henry hava topları da dahil olmak üzere her alanda mücadele ediyor.. Orta sahadan top almayı seven, defansına yardıma giden, ince bilek haraketleriyle çalım atan, serbest vuruşlarda topun başına geçen, kornerlerde kafa golü kovalan Henry, yaratıcılık, hız ve kombinasyonun bir bünyede buluştuğu bir forvet.. Yorulmak nedir bilmeyen Henry, Dünya'nın en zorlu liglerinden biri olan Premier League'de Dünya'nın en iyi golcülerinden biri olmayı başarmış bir yıldız olarak dikket çekiyor..

.::HENRY'NİN HAYATI::.

Henry, profesyonel futbol kariyerine Fransa'nın ünlü Monaco kulübünde başlamadan önce Fransa Futbol Federasyonu'nun futbol akademisi olan Clairefontaine'e gitti.. Şu anda da teknik direktörü olan zamanın Monaco teknik direktörü olan Arsene Wenger tarafından henüz 17 yaşındayken Monaco forması kendisine teslim edildi.. Ancak o dönemde Monaco forvetinden Brezilyalı yıldız Sonney Anderson bulunduğu için Henry, Wenger tarafından kanada yerleştirildi..

Monaco'da ön plana çıkan ve 1997 Ekim'de milli takım formasını giymeye hak kazanan Henry ilk kez Güney Afrika karşısında sahaya çıktı.. 1998 Dünya Kupası'nda fırtına gibi esen Les Bleus'un başarılı isimleri arasında yer alan Henry kaydettiği 3 golle parladı.. 2000 Avrupa Şampiyonası'nı da kazanan ve büyük bir başarıya imza atan Les Bleus'un kadrosunda yine 3 gol kaydeden Henry milli takımın değişmezi ve Avrupa futboluna da kısa sürede damgasını vuracak bir isim olduğunu gösterdi.. 2003 Konfederasyon Kupası'na ev sahipliği yapan Fransa'nın değimez ismi olan Henry kupayı kaldıran milli takımın da sergilediği başarılı performansla "Turnuvanın Futbolcusu" onuruna layık görüldü..

1998 Dünya Kupası'nda kendisinden beklenenin çok üzerinde bir performans sergileyen Henry, İtalyan devi Juventus tarafından Monaco'dan transfer edildi.. 1999 Ocak'ta 14 milyon pound karşılığında Torino devine transfer olan Henry yeniden kanat futbolcusu olarak oynamaya başladı ve yeni tanıştığı katı İtalyan defans anlayışı karşısında zorluk çekti.. Bianconeri'de 12 maça çıkan yıldız futbolcu sadece 3 gol kaydedebildi ve Serie A'da beklediği zevki alamadı..

İtalya'da bekleneni veremeyen Henry, 1999 Ağustos'da 10.5 milyon pound karşılığında mentoru olan Wenger'in yönetimine geçmiş olan Arsenal'e transfer oldu.. Monaco'da kanat oynattığı ve zamanla forvete kaydırdığı genç yıldızından istediği verimi alan Wenger, milli takımda da gol yollarında en öldürücü isim olan Henry'i yeniden forvet hattına oturttu.. İlk maçla başlayan Henry fırtınası günümüze kadar neredeyse kusursuz bir şekilde gelmeyi başardı.. Arsenal'de geçirdiği 7 sezonda Gunners tarihinin en golcü ismi olmayı başardı.. 2005 yazında takım arkadaşı Patrick Vieira'nın Juventus'a transfer olmasıyla birlikte Arsenal'in kaptanı yapılarak onurlandırıldı..




Bir çok otoritenin Arsenal tarihinin ve Avrupa'nın "gelmiş geçmiş en iyi golcüsü" olarak gördüğü Henry 18 Ekim 2005'te Sparta Parg'a kaydettiği 2 golle birlikte Arsenal efsanesi Ian Wright'ın 185 golllük rekorunu tarihe gömerek Gunners tarihinin en başarılı ismi oldu.. Henry, Arsenal formasıyla 190'dan fazla gole imza atarak tarihe geçerken, makalenin başında da belirttiğimiz gibi, bencil olmayan futbol anlayışı ile her zaman takım arkadaşlarını da golle buluşturdu.. Bir çok sezon takımın en çok asist veren oyuncusu olan Henry özellikle 2002 - 2003 sezonunda verdiği 20 asistle göz doldurdu..
Kuzey Londra'da yaşadığı en büyük hayal kırklığı ise 2001 Aralık'ta futbol sahasında ter dökerken Hampstead'daki 2.5 milyon poundluk evinin soyularak 40.000 poundluk eşyasının çalınması oldu..

Bir çok şilt ve ödül almış olan ve takımını rekorlar kırarak şampiyonluğa taşıyan Henry 2003 ve 2004'te FIFA Yılın Futbolcusu ödül töreninde finalist oldu.. Arsenal'i Premier League tabelasında sırtlayan Henry, Futbol Yazarları Birliği Yılın Futbolcusu ödülünü ve PFA Yılın Futbolcusu ödülüne ikişer kez kazandı.. 2004-2005 Arsenal'in Premier League'de şampiyon olamamasına karşın Thierry Henry Avrupa'da Altın Krampon ödülüne peş peşe 2. kez ulaştı.. FIFA Dünya'da Yılın Futbolcusu ödülüne ulaşan Ronaldinho ise ödül töreninde yaptığı konuşmada Henry'i göstererek, Fransız yıldızın bu ödülü hak ettiğini ve onu geride bırakmanın büyük başarılı olduğunu söyleyerek Fransız yıldızı onurlandırdı..
Nike, Pro Evolution Soccer, Renault ve Pepsi gibi dev firmaların televizyon reklamlarında boy gösteren Henry bir zamanlar sevgilisi olan İngiliz süpermodel Nicole Merry ile 2003 Temmuz'da evlendi.. 27 Mayıs 2005'te ilk çocukları Tea Henry'nin doğumunu kutlayan çift Hampstead Kuzey Londra'da yaşıyor..

Her yıldızda olduğu gibi zaman zaman transfer gündemine adı yerleşen Henry, Arsenal ile sezon sonunda masaya oturacağını söylemesine ve Ronaldinho'nun Barcelona davetlerine rağmen açıklamalarının satır aralarında Arsenal'den kopmayı düşünmediğini belirtiyor..

"Yılın Fransız Futbolcusu" ödülüne 2005'te peş peşe 3. kez ulaşan Thierry Henry, 2000'de de kazandığı bu onurla birlikte toplamda 4. kez en tepede yer alan Fransız futbolcu olmayı başardı..

2005'de Dünya'nın en prestijli dergilerinden Time'a konu olan Thierry Henry İngiltere'de yaşamaktan ve Arsenal formasını taşımaktan dolayı son derece mutlu ancak Henry'nin en büyük sıkıntılarından biri Avrupa'nın bir çok ülkesinde olduğu gibi Premier League'de de varolan ve sonu getirilemeyen ırkçı tezahüratlar..

.::HENRY HAKKINDA SÖYLENENLER YILDIZIN AYNASI::.

"O ayaklarıyla mucizeler yaratan bir büyücü.. Gol kabiliyeti ile kutsanmış bir yıldız.. Hız ve kombinasyonun birleştiği ve hiç bir defans oyuncusunun gününde olduğunda durduramayacağı bir forvet.. Dünya'da onun kadar hızlı koşuya başlayan biri daha yok herhalde".. Lilian Thuram

"Newcastle Akademisi'nde çocuklara Henry'i izlemeleri söylüyorum.. Hiç bencil değil, çok hızlı ve akıllı, muhteşem bir kalite.. Her zaman rahat ve komforlu bir yapısı var.. İnsanlar arabalarının 0'dan 100 saatte kilometreye kaç saniyede çıktığını konuşur, Henry de bu arabalara bir örnek.. O sadece bir anda patlıyor.. Saatlerce oturup Henry'i izliyorum ve sıkılmıyorum".. Peter Beardsley

A black dog; Size=240 pixels wide

ÇAR ŞEVA !..
Tutukluk yapmayan bir gol silahı, Andriy Shevchenko.. Chernobly faciasından kurtulan ve Milano sokaklarında devam eden başarı öyküsü ile her kulübün rüyalarını süsleyen bir yıldız.. Hakkında merak edilen herşey burada.. Çar'ın heyecanlı ve keyifli hayat hikayesi için vakit kaybetmeyin..
 
Andriy Shevchenko

Ukraynalı yıldızın ana dilinde adı: Андрій Шевченко, Андрій Миколайович Шевченко, yani Andriy Mykolayovych Shevchenko, ve en bilinen takma adıyla "Sheva"..

Tartışılmaz gol yeteneği ve herkese örnek olması gereken profesyonel spor hayatı ile her takımın rüyasını kurduğu Sheva 29 Eylül 1976’da Kiev Oblast bölgesinin Dvirkivschyna köyünde doğdu.. Şu anda İtalyan devi Milan’da harikalar yaratan Sheva, Ukrayna Milli Takımı’nın da en önemli kozu..

Shevchenko’nun futbol kariyeri Ukrayna ekibi Dynamo Kyiv’de başladı.. Sheva burada 1994 – 1999 yılları arasında 5 lig şampiyonluğu ve 2 lig kupası kazandı.. Serie A’da şu ana kadar Milan formasıyla bir lig şampiyonluğu, bir UEFA Şampiyonlar Ligi kupası ve bir de İtalya Süper Kupası kaldırmayı başardı..

2004 yılında “Avrupa’da Yılın Futbolcusu” ödülüne layık görüldü..

Sheva, Ukrayna’yı 60’dan fazla maçta temsil etti ve neredeyse her 2 maça 1 gol sığdırmayı başardı..

GENÇ SHEVA VE DYNAMO KYIV ZAMANLARI

Chernobly Nükleer faciası 1986’nın Nisan’ında yaşandığında Andriy sadece 9 yaşındaydı.. Andriy’nin yaşadığı köy de felaketin yaşandığı Chernobly’den fazla uzak sayılmazdı ve orası da felaketten nasibini alan on binlerce köy ve şehirden sadece biri oldu.. Andriy ve ailesi de on binler gibi köylerini terk ederek sahil şehrine yerleşmek zorunda kaldı tıpkı diğerleri gibi.. Aynı sene Andriy futbol topu ile olan yeteneklerini sergileyebilmek için toplum arasına girmeye başladı ancak ilk ciddi denemesinde Kyiv’de bulunan spor okulunda “top sürme” testinden geçemedi.. Ancak okulun küçükler takımında oynarken Dnamo Kyiv’in keşifçilerinden (scout) birinin dikkatini çekmeyi başardı.. Her ne kadar “top sürme” testinden çakmış olsada kulübe adım atmayı başardı.. Dynamo’nun gençleri yetiştirmek için uyguladığı sistemde inanılmaz bir performans ortaya koyan Sheva bu başarısının ödülü olarak 1990’da Dynamo Kyiv’in gençler takımına girmeyi başardı.. 1990’dan itibaren Dynamo Kyiv’in 14 yaş altı takımında oynamaya başlayan genç Sheva Galler’de düzenlenen Ian Rush Kupası’nda gol kralı oldu ve Liverpool efsanesi Ian Rush’ın kendi elinden bir çift özel “Rush Kramponu” kazandı..

İlerleyen yıllarda Dynamo 2 takımına yükselen Sheva 1993 – 1994 sezonunda rakip fileleri 12 kez sallayarak en golcü ismi olmayı başardı.. Bir sonraki sezon için Dynamo’nun A takımında oynaması için listeye alındı..

Andriy'nin Dynamo’nun A takımında forma taşımaya başlaması teknik direktör Yozef Szabo’ya zamanında gerçekleşti.. 28 Ekim 1994’de Donetsk’de ilk kez A takım formasını taşıyan Sheva ev sahibi Shakhtar Donetsk’i 3-1 yendikleri maçta sergilediği başarılı performansla alkış topladı.. 1 Aralık 1994’te Dynamo Kyiv formasıyla ilk lig golünü kaydeden Sheva, Dnipro’yu 4-2 yenen takımının başrol oyuncusu oldu.. Ligin tamamlanmasına kısa bir süre kala A takımda forma şansı bulan Sheva’nın o yıl başka gol atması beklenmiyordu ancak Sheva kendi geleceği için öngörülerde bulunanları yanıltmayı başardı ve UEFA Şampiyonlar Ligi’nde de gol kaydederek kulüp bazında uluslararası hesabını açtı..

Bu performans milli takım için denenmek üzere çağırılmasını da sağladı.. 25 Mart 1995’te ilk kez milli formayı sırtlayan Sheva ilk milli maçında Hırvatistan’a Zagrep’te 4-0 mağlup olmalarını engelleyemedi.. Shevchenko'nun beklenmedik anlarda gol pozisyonu yaratma becerisi ve bitirici özelliği bir sonraki sezon tam anlamıyla kendini göstermeye başladı.. 31 maça çıkan ve 16 gol kaydeden Andriy takımı Dynamo’yu da peş peşe 2. şampiyonluğuna taşıdı ve bir yıldız olma yolunda istikrarlı bir şekilde ilerlediğini de göstermeye başladı.. Aynı sene milli takımla da gol hesabını açan Sheva 1996’nın Mayıs’ında Türkiye, Samsun’da düzenlenen dostluk maçında Türkiye filelerini havalandırdı.. Bir sonraki yıl da Sheva lig kupasını kaldırmayı başardı.. Gerçi kısa süreli sakatlıklar yaşayan yıldız futbolcu o sene 20 maça çıktı ve 6 gol kaydetti.. Özellikle devam eden 2 sezon çok başka oldu Ukraynalı genç için, 1997-1998 sezonunda ilk hat-trick şovunu Şampiyonlar Ligi’nde gerçekleştirdi ve bunu Barcelona karşısında yaparak Avrupa’da manşetlere çıkmayı başardı.. Bu performans herkesi şaşkına çevirirken Sheva’nın Dynamo’yu Barcelona deplasmanda 4-0’lık galibiyete taşıyan isim olması futbolcu simsarlarının da daha fazla kayıtsız kalmaması anlamına geldi.. O sene 23 maçta 19 golü lig de ve 10 Şampiyonlar Ligi maçında da 6 golü Avrupa devlerine gönderen Sheva kısa süre içerisinde Avrupa’da büyük bir patlama yapacağının sinyallerini vermeye başladı..

1998-1999 sezonunda ise çok daha istikrarlı ve başarılı bir Sheva vardı sahnede, Dynamo’yu bir kez daha lig şampiyonluğuna taşıyan Ukraynalı yıldız lig de 18 gol ve toplamda 28 golle sezonu tamamladı.. Dynamo ile yaptığı durdurulumaz patlama kulübünü de Şampiyonlar Ligi’nde yarı finale taşımasını sağladı.. Dynamo o sene Bayern Munich’e toplamda 4-3 ile mağlup olarak elendi..

Shevchenko, Dynamo formasını taşıdığı 5 yıl boyunca lig şampiyonluğunu kazanmayı başardı.. 1997-1999 yılları arasında teknik direktör Valeri Lobanovsky’nin altında inanılmaz bir yükseliş süreci geçiren Sheva, Ukrayna ve Dynamo’nun en hızlı yükselen futbol değeri oldu..

A.C MILAN YILLARI VE ULUSLARARASI ARENA

1999’da Sheva 5 kez Avrupa’nın zirvesinde yer almış olan Milan’a 26 milyon dolar bedel karşılığında katıldı.. O günden beri takımın ve Avrupa’nın en önemli gol silahlarından biri olan Sheva için Milan yılları kariyerinin her zaman altın sayfalarını oluşturacak bir başlangıcın anahtarı oldu..

Shevchenko 28 Ağustos 1999’da Lecce ile 2-2 berabere kaldıkları maçta Serie A’da ilk kez forma giydi.. Sheva’dan kimse hiçbir zaman şüphe etmedi ancak ilk yılında da böyle patlayıcı bir başlangıç yapması Ukraynalı yıldızdan beklenmedik bir başarı oldu.. Sheva ilk senesinde 32 maça çıktı ve 24 gol kaydederek Serie A gol kralı oldu.. Andriy bu sayede Dünya’nın en zorlu liglerinden biri olarak kabul edilen İtalyan Serie A’da ilk yılında İtalyan doğumlu olmayan ve gol kralı olan ilk futbolcu olmayı başardı.. Kısaca Sheva henüz ilk senesinde Serie A tarih kitabını değiştirmeyi başardı.. Mart 2000’de Lobanovsky Ukrayna’yı 2002 Dünya Kupası’na sokabilmek amacıyla Ukrayna Milli Takımı’nın başına getirildi.. Shevchenko elemelerde 10 gol kaydetmeyi başardı ve üzerine düşeni fazlasıyla yaptı ancak Ukrayna play-off maçında Almanya’ya yenilerek elemeleri aşamadı.. Sheva göklere çıkarıldı ancak Ukrayna Milli Takımı’nda da Lobanovsky dönemi kapandı..

Devam eden iki sezonda Shevchenko 51 maçta 34 gol ve tüm alanlarda da 38 maçta 17 gol kaydetti ancak Milan bu sezonlarda kupa kazanamadı..

Sheva geride kalan yıllarda yaşanan hayal kırıklığının üstesinden 2002-2003 sezonunda gelmeyi başardı.. Shevalı Milan, Şampiyonlar Ligi’ni ve İtalya Kupası’nı kazanarak yılı double ile kapatırken lig de yaşadığı sakatlık problemi ile Serie A’da istediği performansı gösterememesine rağmen Şampiyonlar Ligi finalinde ezeli rakipleri Juventus’u yıkan penaltı golünü kaydetmeyi başardı.. Sheva bu sayede Şampiyonlar Ligi’nin kazanmayı başaran ilk Ukraynalı oldu..

2003-04 sezonu Shevchenko ve Milan için bir diğer başarı öyküsüne dönüştü.. 35 maçta 24 gol kaydeden Sheva kariyerinde ikinci kez Serie A’da gol kralı oldu ve 4 yıllık bir aranın ardından Milan’ı çok özlenen Serie A şampiyonluğuna taşıdı.. Süper Kupa finalinde de karşılaştıkları Porto’yu yıkan adam yine Sheva oldu ve 1-0 kazanılan maçın tek golünü kaydeden Sheva, Milan’ın yılı Serie A ve Süper Kupayla double ile kapatmasını sağladı..

2004’ün Aralık ayında beklenen haber geldi ve Andriy Shevchenko “Avrupa’da Yılın Futbolcusu” seçildi.. Pele ayrıca Sheva’yı yaşayan en iyi futbolcular arasında gösterdi.. Sheva o sene Ukrayna’nın eski başbakanı Leonid Kuchma tarafından Ukrayna’nın "Unvan Kahramanı" olarak adlandırıldı..

2004 Ağustos’da Sheva, İtalya Süper Kupası’nda Lazio’ya 3 gol birden atarak Milan’a bir kupa daha kazandırdı.. Aynı sene Sheva 17 gol kaydederek Milan’ın Serie A’yı ikinci sırada tamamlamasını sağladı.. Milan o yıl Şampiyonlar Ligi’nde finale kalmayı başardı ancak oldukça dramatik geçen bir maçın ardından 3-0’lık üstünlüğünü koruyamayan Milan 3-3 ile penaltı atışlarına uzayan finali Liverpool’a kaybetti.. Sheva finalde penaltı atışını gole çeviremeyerek Liverpool’un hayallerinin gerçeğe dönmesini sağladı.. Sheva o sezon Şampiyonlar Ligi’nde 10 maçta 6 gol kaydetti..

2005 Ekim’de Sheva ve Ukrayna için bir ilk daha gerçekleşti.. Ukrayna sonunda Dünya Kupası’na adını yazdırmayı başardı.. Eleme grubunu lider tamamlayan Ukrayna 12 maçın 7’sini kazanmayı başardı ve sadece 1 maçı kaybetti.. Ukrayna’nın eleme grubunda kaydettiği 18 golün 6’sı Çar Sheva’dan geldi..

2004’ün yaz aylarında Abromovich fırtınası Milano’ya doğru esti ve Chelsea’nin sahibi Milan kulübüne Hernan Crepo’nun yanında 50.000.000 euro yollayarak Andriy Shevchenko’yu almak istedi ancak bu teklif Milan tarafından reddedildi.. Ancak ısrarcı Abramovich kararından vazgeçmedi ve teklifi 85.000.000 euroya çıkartarak şansını bir kez daha denedi.. Abramovich’in bu sefer sadedece Milan’a önerdiği rakam değil Sheva’ya önerdiği haftalık rakam da rekor olacaktı ancak ne Sheva haftalık 225.000 euroyu kabul etti ne de Milan, Çar’dan vazgeçmeyi..

23 Kasım 2005’te Şampiyonlar Ligi grup maçında Fenerbahçe ile karşılaşan Milan’ın elde ettiği 4-0’lık galibiyetin bütün gollerini kaydeden Çar Sheva kariyerinde ilk kez bir resmi maçta 4 gol kaydetti ve futbol tarihinde Marco van Basten, Simone Inzaghi, Dado Prso ve Ruud van Nistelrooy’dan sonra bu başarıya imza atan 5. isim oldu..


Jazz dergisi yayın yönetmeni müzisyen Önder Foçan’ın ‘Boğazda’ adlı albümünde ‘Negres’ (tersten okuyunuz) isimli eserini üretirken ilham aldığı futbolun sanatkarı.
 
Geçtiğimiz sezon Beşiktaş-Adanaspor maçında attığı golle, oturduğu yerden para kazanıyor iddialarını doğrulamış ve dört büyüklerin tamamında kendisine forvetin hemen arkasında oturulacak yer tahsis edilmiş tek Türk, belki de “tüm zamanların en yetenekli Türk futbolcusu”.

Kariyeri

Sergen Yalçın, futbola Beşiktaş’ın alt yapısında başladı. Burada Serpil Hamdi Tüzün’ün Türk futboluna kazandırdığı isimlerden biri oldu. Gordon Milne döneminde Beşiktaş A Takımı’na yükseldi. Üstün futbol yeteneği ile Türk futbolunun en önemli oyuncularından biri oldu. Attığı serbest vuruşlar ve gollerle isminden çokca söz ettirdi.

Kulüp Takımlarındaki Kariyeri

Beşiktaş A Takımı’na çıktığı andan itibaren Türkiye’nin yıldızı oldu. Beşiktaş’tan ayrıldıktan sonra İstanbulspor, Fenerbahçe, Trabzonspor ve Galatasaray formalarını giydi. Bu sayede 4 büyük kulüpte de futbol oynayan ilk ve tek oyuncu oldu.

2002/2003 sezonunda Beşiktaş’a döndü ve Beşiktaş'ın 100. yılındaki şampiyonluğunun baş mimarlarından biri oldu. İstikrarsız geçen sezonlara ve uzun süren sakatlıklara rağmen 100 gol barajını aşan ender orta saha oyuncularından biri oldu.

Sezon Takım Maç Gol
1991 - 1996 Beşiktaş 136 43
1997 - 1999 İstanbulspor 16 14
1999 (2. Yarı) Fenerbahçe 15 7
1999 - 2000 Fenerbahçe ve Galatasaray 17 5
2000 - 2001 Trabzonspor 21 1
2001 - 2002 Galatasaray 18 7
2002 - 2004 Beşiktaş 73 21


Milli Takım Kariyeri

Euro 96 ve EURO 2000 Avrupa Futbol Şampiyonası forma giydiği turnuvalar oldu. Zaman zaman da Türk Milli Takımı formasını Sergen Yalçın en son 11 Ekim 2003 tarihinde Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumunda oynanan Türkiye - İngiltere maçında forma giydi. 37 kez milli oldu ve 5 gol attı.

Kişisel Bilgiler

  • Forma Numarası : 10
  • Pozisyon : Orta Saha-Forvet
  • Boy : 181
  • Kilo : 86
  • Ayakkabı No : 42

Ekim günü 33’üncü doğum gününü kutlayan Ali Rıza Sergen Yalçın, futbol hayatına her yaş grubunda gol rekorları kırdığı, frikik kazanıldığında arkadaşlarının direkt santraya yürüdüğü efsanelerini gerçekleştirdiği Beşiktaş altyapısında başladı. 1991 yılında Gordon Milne yönetimindeki kusursuz ekipte profesyonel oldu. 6 yıl aralıksız formasını giydiği ve neredeyse her sezon siyah-beyazlıların en büyük probleminin “Sergen’le Şifo Mehmet yan yana oynar mı” olduğu takımda 137 resmi maça çıktı. Bir orta saha oyuncusu için hiç de azımsanamayacak 43 gole imza attı.


       Beşiktaş’ta yönetici Uğur Ekşioğlu ile sürtüşünce, 1996 yazında Uzan’ın rüya takım projesinin ilk adımı olarak İstanbulspor’a, Türkiye’yi trilyonla tanıştıran transferi yaptı. 36 maç ve 14 gollük bir performansın ardından sıkıntılı günleri başlayınca, bir başka projenin parçası olarak Siirt Jetpaspor’un futbolcusu olarak sahalardaki mücadelesine devam etti.. 2002-2003 sezonu başına kadar Fenerbahçe, Trabzonspor ve Galatasaray’da kiralık olarak top koşturdu. “Zeman’la anlaşamadı, Trabzon’da uslandı” derken Lucescu yönetimindeki Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’nde 1. tur grubundan çıkmasında 2 gol ve 3 asistle başrol oynadı.
       Romen hocanın Beşiktaş’ın başına geçmesiyle eski takımına dönen Sergen, siyah-beyazlı formayla da hem ligde, hem de Avrupa’da üstün performansını sürdürdü. İlk sezonunda ligde (şampiyonluğu getiren Galatasaray maçındaki sayısı dahil) 11 gol kaydetti. İkinci sezonunda hem Şampiyonlar Ligi’nde, hem de UEFA Kupası’nda Beşiktaş’ın tarihini yeniden yazmasına yardımcı oldu. Şu an içinde bulunduğumuz üçüncü sezonunda da sorumluluk kendisine verildiğinde ne kadar iyi işler yapacağını Del Bosque de kabul etmiş durumda. Beşiktaş, UEFA Ligi’nde ilk üçe girerse, bunun mimarının da Sergen olması asla sürpriz olmaz.


       Sergen, diğer birçok büyük yıldız gibi futbolundan çok saha dışı hareketleriyle gündemde olan bir oyuncu. Aşırı kiloları, at yarışlarına ilgisi, gece hayatı ve tabii zekası ve hazır cevaplığı. Galatasaray’dayken çıktığı bir Beşiktaş maçı sonrası Yasin’in formasını sırtında gören bir muhabirin gönlünün eski takımında olup olmadığını sorması üzerine verdiği cevap hem basit, hem de esprilidir: “Vallahi Yasin formamı istedi, ben de çıplak dolaşacak değildim herhalde”
       Bir de 11 Ekim’deki sansasyonel İngiltere-Türkiye maçı öncesi İngiliz Independent gazetesinden bir muhabirin, rakip futbolcuların maça çıkmama ihtimali için ne düşündüğünü sorması üzerine, Sergen’in adalılara verdiği orijinal cevap, gazetelerde geniş yer bulmuştu:
       “Who cares?” the midfielder Sergen Yalcin said, “If they don’t come, that’s better for us because we’ll get three points without getting tired” (Kim takar? Gelmezlerse, üç puanı yorulmadan almış oluruz!)

       2003-2004 sezonunda Beşiktaş formasıyla Çaykur Rizespor karşısında orta sahanın gerisinden kazandığı topla ceza yayına kadar yaklaşıp, İlhan Mansız’la yaptığı verkaçı golle tamamladığı pozisyon “Turkcell Yılın Golü” ödülünü kazandı. Aslında o yıllarca attı gollerini; ama ne yazık ki daha çok onun sahada yaptıkları değil, yapmadıkları konuşuldu. Türk futbolunun en parlak 15 yılına damgasını vurdu Sergen, ama o aynı futbol dışı etkenler, Milli Takıma gereken hizmeti vermesini engelledi. Halen İstanbul’un siyah-beyazlı ekibinde top koşturan futbol sanatkarının en az iki yıl daha üst düzey futbol oynayıp ulusal takıma 2006 Dünya Kupası’nda katkı yapması bekleniyordu malesef buna Fatih TERİM ekibi mani oldu ve ulusal takımı dünya kupasına gitmesini engellediler.

A cat; Size=240 pixels wide